Quantcast
Channel: Sinema | ListeList.com
Viewing all 905 articles
Browse latest View live

Mutlaka İzlemeniz Gereken 9 Russell Crowe Filmi

$
0
0

Yeni Zelanda’nın Wellington şehrinde 1964 senesinde dünyaya gelen Russell Crowe, “Gladyatör”, “Akıl Oyunları” gibi sinema sektörüne adını altın harflerle yazdırmış filmlerle kariyer basamaklarını hızlıca çıkan, aynı zamanda bir Oscar ödülü sahibi müthiş bir aktör. Birbirinden başarılı işlere imza atan Russell Crowe’un sinema dünyasında yer etmiş filmleri:

1. Gladyatör (Yıl: 2000 IMDb: 8,5)


İmparator Marcus Aurelius tarafından sevilen güçlü bir Roma generali olan Maximus ve imparatorun ailesi etrafında gelişen olaylar dizisi, kusursuz bir yapım, senaryo ve oyuncu kadrosuyla birleşince haliyle ortaya sıra dışı bir film çıkıyor.

2. Los Angeles Sırları (Yıl: 1997 IMDb: 8,3)


1950’lerin Los Angeles’ına ışınlanmaya hazır mısınız? 1997 yapımı olan, suç, dram, gizem ve gerilim türündeki Los Angeles Sırları filminin oyuncu kadrosunda ise Russell Crowe’un yanı sıra Kevin Spacey, Guy Pearce gibi ünlü isimler de yer alıyor.

3. Akıl Oyunları (Yıl: 2001 IMDb: 8,2)


Şüphesiz Russell Crowe der demez akla ilk gelen filmlerden biri olan Akıl Oyunları, aynı zamanda oyuncunun en çok yıldızının parladığı yapımlardan. Ed Harris ve Jeniffer Connelly’nin de rol aldığı filmin olay örgüsü bir matematik dehasının daha kariyerinin başlarındayken bir keşif yapması ve bunun üzerine uluslararası beğeni toplaması şeklinde gelişiyor. Ayrıca filmin yönetmen koltuğundaki Ron Howard Akıl Oyunları ile Oscar ödülü aldı.

4. Külkedisi Adam (Yıl: 2005 IMDb: (8,0)


Yönetmenliğini Ron Howard’ın üstlendiği, Russell Crowe’un ise deyim yerindeyse oyunculuğunu konuşturduğu biyografi, dram, spor türündeki Külkedisi Adam filmini izlerken, 1930’ların Amerika’sında; Büyük Buhran döneminde ailesini geçindirmeye çalışan Jim’in tarihteki gelmiş geçmiş en ünlü boksörlerden biri olma hayali ve boksa olan tutkusuna ortak olacaksınız.

5. Köstebek (Yıl: 1999 IMDb: 7,9)


Russell Crowe ve Al Pacino gibi usta oyuncuların rol aldığı dram, gerilim türündeki Köstebek filminin konusu büyük bir sigara firmasında bölüm başkanı olarak çalışan Jeffrey Wigard’ın prensiplerinden hiçbir şekilde vazgeçmeyerek cesur şekilde hareket etmesi üzerinde şekilleniyor.

6. Amerikan Gangsteri (Yıl: 2007 IMDb: 7,8)


Bumpy Johnson’un ölümünden sonra Frank Lucas kendisini Manhattan’ın Harlem semtinde bir numaralı eroin ithalatçısı olarak bulur ve sonrasında bir dizi olaylar gelişir.

7. 3:10 Yuma (Yıl: 2007 IMDb: 7,7)


Eskilerin Western filmlerine özlem duyanları; bu filmi kaçırmayın! Evans ve azılı bir katil olan Wade’in 3:10 Yuma trenine yetişirken başlarına gelecek olaylar dizisiyle heyecanınız doruk noktaya ulaşabilir.

8. İyi Adamlar (Yıl: 2016 IMDb: 7,4)


1970’lerde Los Angeles’ta kayıp bir kız ve bir porno yıldızının gizemli ölümünün araştırılması etrafında gelişen olaylar o kadar sürükleyici ki bir an olsun gözlerinizi filmden ayıramayacaksınız.

9. Son Umut (Yıl: 2014 IMDb: 7,1)


Avustralyalı çiftçi Connor’un 3 oğlunu da Çanakkale Savaşı’na göndermesi ve ardından Türkiye’ye dönüp hiçbir haber alamadığı oğullarının izini sürmesine şahit olacağınız filmin oyuncu kadrosunda Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz da var!

The post Mutlaka İzlemeniz Gereken 9 Russell Crowe Filmi appeared first on .


6 Maddede Oscar Ödüllü Başarılı Aktör Russell Crowe

$
0
0

Oyunculuğu 1990’lı yıllara dayansa da biz kendisini 2001 yılında çevirdiği Gladyatör filminde arenada aslanlara kafa tutan komutan Maximus rolüyle Oscar ödülünü aldığında tanıma fırsatı bulduk. Ardından 2003 yılında çekilen Akıl Oyunları filmindeki unutulmaz John Dash rolüyle gönlümüzü fethetti. Pek çok sinema eleştirmeni tarafından bu filmindeki oyunculuğu gladyatöre kıyasla daha çok beğenilen Yeni Zelandalı ünlü oyuncu; yönetmenlik koltuğuna Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’la birlikte rol aldığı Çanakkale Savaşı’nı konu alan Son Umut filmi ile oturdu. Bu film ile ülkemizin tanıtımına da ciddi katkılar sağlayan ünlü oyuncu ve yönetmen Russell Crowe hakkında bilmek istediğiniz her şey bu yazıda!

1. Ünlü oyuncu 07 Nisan 1964 yılı Yeni Zelanda doğumlu


Asıl adı Russell Ira Crowe’dur. Daha henüz 5 yaşında iken ailesi Avustralya’ya göç eden ve bu sayede Avustralya vatandaşı olan sanatçı halen Sydney’de yaşıyor.

2. Eğitim hayatı ortaokulda son bulan sanatçı aslında tam bir alaylı


Hayat şartları kendisini çalışmaya iten Russell Crowe oyunculuk eğitimi almamasına rağmen 5 yaşından itibaren oynadığı küçük rollerde yeteneğini sergilemesi sonucu Hollywood yapımcılarının dikkatini çekmiş ve şöhret merdivenlerini tırmanmayı başarmıştır.

3. Gençlik yıllarında müzik grubu varmış; on parmağında on marifet!


Bir dönem Rus Le Roq adlı rock grubunda gitar çalıp ciddi ciddi şarkı söyleyen Russel Crowe 1987 yılında işsiz kaldığı bir dönem sokak müzisyenliği yaparak geçimini sağlamış. Meşhur olduktan sonra da müzikle bağını asla koparmayan ve iki de albüm çıkaran sanatçı zaman zaman Sydney’in gece kulüplerinde sahne almaya devam ediyor.

4. Tam bir Hollywood starı olan Russell Crove tam tamına 33 filme imza atmış


Bugüne dek pek çok filmde rol alan sanatçının en meşhur filmleri arasında Gladyatör (2000), Akıl Oyunları (2001), Cinderella Man (2005), Amerikan Gangsteri (2007), Devlet Oyunları (2009), Robin Hood (2010), Kaçış Planı (2011), Sefiller (2012), Son Umut (2014), Nuh: Büyük Tufan (2014), Mumya (2017) bulunuyor.

5. Başından bir evlilik geçen aktörün iki çocuğu var


Gençlik yıllarında ismi Meg Ryan, Erica Baxter, Peta Wilson, Courteney Love gibi isimlerle anılan sanatçı 39’uncu yaş gününde 1990 yılında film setinde tanıştığı ünlü Avustralyalı şarkıcı ve oyuncu Danielle Spencer ile evlenmiş. 2012 yılına kadar evli kalan çiftin 2003 doğumlu Charles Spencer Crowe ve 2006 doğumlu Tennyson Spencer Crowe isimli iki oğlu var.

6. Rugby tutkunu!


İyi bir futbol ve rugby taraftarı olan oyuncu Avustralya ligini yakından takip ediyor, Richmond Futbol Kulübünün maçlarını kaçırmayan oyuncu Robitohs adlı rugby takımının ortakları arasında yer alıyor. Bir dönem ekonomik olarak sıkıntılar yaşayan ünlü İngiliz takımı Leeds United’i de satın alacağı ile ilgili haberler çıkan sanatçı henüz bu haberleri yalanlamış değil.

The post 6 Maddede Oscar Ödüllü Başarılı Aktör Russell Crowe appeared first on .

Her Karakterin Hakkını Veren Güzel Yıldız Charlize Theron’un 6 Filmi

$
0
0

7 Ağustos 1975’te Güney Afrika’nın küçük bir köyü olan Benoni’de dünyaya gelen Charlize Theron sinemaya olan tutkusu, aldığı drama ve bale dersleri ile daha da güçlenirken hayatında yaşadığı bir takım talihsizlikler silsilesi onu asla yıldırmamış. Charlize Theron’u üne kavuşturan Mary Ann Lomax karakterini canlandırdığı Şeytanın Avukatı filmi olsa da her filmde büründüğü her karakterin hakkını veren ve izlemeye değer diğer filmlerini de sizler için derledik.

1. Şeytanın Avukatı (Yıl: 1997 IMDb: 7,5)


Filmin yönetmen koltuğunda Taylor Hackford otururken Al Pacino ve Keanu Reeves’i de buluşturan filmin ana konusu ise şöyle: Başarının müptelası olmuş bir savunma avukatının hayatında her şey yolunda giderken vereceği bir kararın hayatının geri kalan kısmını nasıl etkilediğini izliyoruz.

2. Cani (Yıl:2003 IMDb: 7,3)


Filmin konusu gerçek bir hayat hikâyesi etrafında gelişiyor ve Amerika’nın ilk kadın seri katilini Charlize Theron’un usta oyunculuğu ile buluşturup sinemaya uyarlanıyor. Kötü bir çocukluk geçiren Aileen Wournos henüz 13 yaşındayken hayat kadını olması bunun yanında uyuşturucu bağımlılığı ve karanlığın bununla da sınırlı kalmadığı gerçek hayat hikâyesini bizlere sunan Patty Jenkins, biyografi filmleri izlemeyi sevenler için harika bir seçim olabilir.

3. Onurlu Bir Adam (Yıl: 2000 IMDb: 7,2)


Carl Brasher hep daha iyisini isteyen ve hayattan hep daha fazla beklentisi olan bir adam. Deniz Kuvvetleri dalgıcı olmak için yaşayan Carl hayallerini bir bir nasıl başardığını Charlize Theron’un da enfes oyunculuğu ile birleşen filmde gerçek bir hayat hikâyesini izleyeceksiniz.

4. İtalyan İşi (Yıl: 2013 IMDb: 7)


Aksiyon ve gerilim sevenler için nefes kesen film, suç çetesinin içinde Charlize Theron, Edward Norton ve Mark Wahlberg’in de yer aldığı oyuncu kadrosu ile Los Angeles trafiğini birbirine katarak altın soygununda vurgun yapmayı planlıyor. Suç çetesinin hedefi ise trafik normale dönene kadar kullandıkları Mini Cooper ile oradan uzaklaşmak.

5. Bagger Vance Efsanesi (Yıl:2000 IMDb: 6,7)


Birinci Dünya Savaşı’nın izlerine rastladığımız filmde ünlü golfçü Rannulph Junnah ile Savannah’ın en zengin iş adamının kızı Adele (Charlize Theron) ile evlidir. Savaş onları da etkiler ve artık hiç bir şey eskisi gibi olmadığı gibi cepheye giden Junnah da artık kendine olan güvenini yitirmek üzeridir. Esrarengiz adam Bagger Vance (Will Smith) tam da onların en ihtiyaç duyduğu anda ortaya çıkıyor.

6. Kasımda Aşk Başkadır (Yıl: 2001 IMDb: 6,7)


Bütün hayatı işten ibaret olan bir adam Nelson Moss ile capcanlı, deli dolu bir kız olan Sara’nın sıcacık aşk öyküsüne şahit oluyoruz fakat Nelson Sara’nın sırrı olan kanser hastalığını henüz bilmiyor. 2001 yılından bu yana aşk filmi dediğimizde ilk aklımıza gelen bu film sayesinde Charlize Theron’un Oscar’lık performansı hafızalarımıza daha güçlü kazınıyor.

The post Her Karakterin Hakkını Veren Güzel Yıldız Charlize Theron’un 6 Filmi appeared first on .

12 Maddede Yaşlanmak Nedir Bilmeyen Bir Tanrıça Charlize Theron

$
0
0

Güney Afrika doğumlu, zor rollerin kadını Charlize Theron’un bu güçlü görüntüsünün altında tabi ki zorlu bir hayat olmalıydı… Theron’un hayatından ve kariyerinden pek çok az bilinen detayı sizler için derledik.

1. Travmatik bir cinayet


Charlize Theron henüz küçük yaşlardayken, annesi ve babasının arasında geçen sert bir kavga sırasında annesi babasını vurarak öldürüyor. Fakat olay, nefsi müdafaa kabul edilince anne ceza almadan kurtuluyor.

2. Kavanoz dibi gözlükten modelliğe uzanan yol…


Tam bir çirkin ördek yavrusu hikâyesi! Charlize Theron, ilkokuldayken şişe dibi tabir edilen gözlüklerden taktığı için erkeklerin onu beğenmemesini ciddi bir problem hâline getirmiş.

3. En ilginç evcil hayvan ödülü


Evcil hayvanların, çocuklara doğa ve farklı canlıları sevme konusunda ne kadar faydalı olduğunu artık kabul etmeyen kalmadı. Fakat Charlize Theron’un biraz ilginç bir evcil hayvanı varmış: Bir keçi! İsmi daha da ilginç: “Bok”

4. Ana dili İngilizce değil


Amerika macerasına başladığı dönemde çok az hâkim olduğu İngilizcenin sebebi, Theron’un ana dilinin Afrikanca olması. Eh, İngilizce’sini hayli ilerlettiğini söyleyebiliriz.

5. Kariyerinin ilk basamağını annesi sayesinde çıktı


1991 yılındaki cinayet olayından sonra kızının içine girdiği buhrandan çıkmasını isteyen annesi onu bir modellik yarışmasına sokmuş. Bu yarışmada birinci olan Charlize Theron, kısa sürede İtalya’dan iş teklifini almış bile!

6. Altın oranın sırrı: Melezlik


Fransız bir anne ve Alman bir babanın çocuğu olmanın pek çok getirisi olabilir. Bunlardan birisi de altın orandır. Nitekim Theron, estetik cerrahların pek çoğu tarafından “kusursuz” olarak nitelendirilen bir yüze sahip.

7. Bankada keşfedilmiş


Modellik için İtalya’dan sonraki yolu New York’a düşen Charlize Theron, oyunculuk konusunda fırsatları yakalamak için Los Angeles’a taşınmış. Bankada çok sinirlendiği bir sırada deli gibi bağırırken, orada olan bir yetenek avcısı onu keşfetmiş! Peri masalı gibi gerçekten!

8. Playboy’un uğuru


Kim Basinger’dan sonra Playboy dergisine çıplak poz verip de Oscar’ı alabilen ikinci kadın oyuncu o oldu. Tavşan ayağının uğurlu geldiğine herkes inanır zaten…

9. Para için oynamak


En sevmediği rolü ise Aeon Flux filmindeki rolü. Hiç sevmese de bu yapımda 10 milyon dolar ücret yüzünden oynamayı kabul ettiğini söylüyor. Sizin anlayacağınız; 10 milyon dolar bile rolü sevmesine yetmemiş.

10. “Evlenirim ama bir şartım var!”


“Evlenirim ama bir şartım var” diyor Charlize Theron. Aklınızdan böyle bir kadının sunabileceği şartları bir geçirin… Hepsi yanlış! Doğrusu şu: Amerika genelinde eşcinsel evlilikler yasal olmadıkça evlenmeyeceğini ifade ediyor Theron.

11. İlk oy 2007’de


Uzun bir süre Amerika’da yaşasa da 2007’de vatandaşlık alabilen Charlize Theron böylece ilk oyunu kullanabilmiş.

12. Cevapsız çağrı


2015 yılında görkemli bir şekilde sona eren Sean Penn – Charlize Theron birlikteliğinin bitişine dair öyle bir iddia var ki… Bu iddiaya göre Charlize Theron herhangi bir sebep öne sürmeden sevgilisiyle görüşmeyi bırakır. Penn’in hiçbir aramasına ve mesajına da cevap vermeyen Charlize Theron tam bir “hayalet” olup çıkar.

The post 12 Maddede Yaşlanmak Nedir Bilmeyen Bir Tanrıça Charlize Theron appeared first on .

Bir Garip Sevme Hali; 6 Maddede “Sevmek Zamanı” Filmi

$
0
0

Sinemaseverler tarafından siyah beyaz Türk sinemasının efsaneleri arasında sayılan “Sevmek Zamanı”; özgün senaryosu, sahne seçimleri ve anlatımıyla 1965 yılında çekilmiş olsa bile hala adından söz ettirmeyi başarıyor. Çekildiği dönemde daha çok maddi yetersizlikler nedeniyle sinemalarda gösterilemeyen film, ev sineması kuşağının başyapıtları arasında yer alıyor. Bu güzel film hakkında anlatacaklarımız bununla sınırlı değil elbette: İşte bu filmi bu zamana kadar neden izlemediğinizi sorgulatacak cinsten ilginç bilgiler:

1. Filmin yönetmen koltuğunda Metin Erksan var!


Susuz Yaz, Acılı Hayat, Yılanların Öcü gibi ödüllü filmlerin yönetmeni Sevmek Zamanı filmi ile hem senaryosuna dokunarak hem de yöneterek kendi zamanının ötesinde bir yapıta imza atmış.

2. Başrolde müthiş oyunculuğu ile Müşfik Kenter…


Tiyatrocu kimliği ve Orhan Veli şiirlerini seslendirdiği müthiş sesi ve enerjisi ile hatırladığımız usta oyuncu; Boyacı Halil karakteri ile gençlik döneminin en iyi oyunculuklarından birisini Sevmek Zamanı’nda sergiliyor.

3. Filmdeki cam bakışlı, güzel gözlü oyuncu Sema Özcan’dan başkası değil


Dönemin aranan yıldızlarından olan oyuncu Sema Özcan altı yıl süren, nispeten kısa ama bir o kadar parlak kariyerinde Sevmek Zamanı’ndaki Boyacı Halil’in âşık olduğu duvardaki resim olarak hatırlandı hep. Meral karakterine can verdiği filmde Boyacı Halil’in ilahi aşkına bir türlü mazhar olamıyor ne yazık ki.

4. Ne güzel şehirmişsin sen canım İstanbul!


Metin Erksan’ın gözünden öyle güzel mekânlarda öyle güzel çekimler var ki filmde, belgesel tadında yağmurlu bir İstanbul gününü yaşıyor insan izlerken. Özellikle Adalar, Boğaz ve tarihi yarımadanın taş kaldırımlı sokakları ile bir kez daha âşık ediyor kendine eski İstanbul.

5. Film müzikleri adeta başyapıt


Filmi izlerken çalan müzik o kadar yüreğine dokunuyor ki insanın, kendinizi Halil’in yerine koyup duvardaki resme dalabilir, göl gezintisinde sandaldaki kürekleri çekiyormuş hissine kapılabilirsiniz. Çağdaşlarının film müzikleri pek akılda kalmazken müzik seçimleri ile de başyapıt olmayı hak eden bir film Sevmek Zamanı.

6. Unutulmaz replikleri ile gönüllere taht kurmaya aday


Sevmek zamanı yalın anlatımı ve hareketsiz sahneleri ile daha çok uzun repliklerin ön plana çıktığı bir film. Özellikle Halil’in Meral’le karşılaştığı andan itibaren ilahi aşkını anlattığı replik unutulmaz. Halil; “sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. İnanamadım… İkinci kez zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde. Nihayet değişmezi bulmuştum. Resmin benim içime bakıyordu. Benim kendimi görüyordu, bana hep dostlukla, iyilikle, sevgiyle baktı.”
Meral: “benim bakışlarımda da sevgi var. Ben de senin kendini görüyorum. Resmimin yerine ben seveceğim seni. Artık ben varım.”

The post Bir Garip Sevme Hali; 6 Maddede “Sevmek Zamanı” Filmi appeared first on .

George Clooney’nin Rol Aldığı 9 Hollywood Filmi

$
0
0

ABD’li yönetmen, yapımcı ve oyuncu olan George Timothy Clooney, 1961 Kentucky doğumlu. Oyunculuk kariyerindeki ilk adımlarını 1980’li yıllarda Los Angeles’a taşınmasıyla atan Clooney, Batman ve Robin filminde Batman’i canlandırdıktan sonra Ocean’s Eleven’da başrol oynamasıyla birlikte sinema dünyasında aranan isimlerden biri haline geldi. George Clooney’in başrolde olduğu filmlerin en iyilerini sizler için derledik:

1. Nerdesin Be Birader? (Yıl: 2000 IMDb: 7,8)

Oyuncu kadrosunda George Clooney, John Turturro, Tim Blake Nelson gibi isimlerin olduğu Nerdesin Be Birader filminin konusu esasında Homer’ın “Odyssey” adlı eserine dayanıyor. Film boyunca lysses Everett McGill ve arkadaşları Delmar ve Pete’in 1930’lu yılların Mississipi’deki maceralarına şahit olacaksınız.

2. Ocean’s Eleven (Yıl: 2001 IMDb: 7,8)

Gel gelelim, George Clooney’nin yıldızını esas parlatan şu meşhur filme… Film o kadar tutuldu ki, 12 ve 13 olmak üzere serisi de çekildi. E şu oyuncu kadrosuna baksanıza bir: George Clooney, Brad Pitt, Julia Roberts ve dahası… Konusu mu? Bizce ipucu vermesek daha iyi…

3. Aklı Havada (Yıl: 2009 IMDb: 7,4)

Ryan Bingham ve ilginç hayatını konu alan film, hakikaten de bu puanı hak ediyor! Filmin oyuncu kadrosunda ise George Clooney, Vera Farmiga ve Anna Kendrick var.

4. Gün Batımından Şafağa (Yıl: 1996 IMDb: (7,3)

Meksika’nın özgür ortamında iki biraderin yolculuğu ile akıl almaz bir maceraya sürükleneceksiniz. Gecko kardeşlerin Texas’ta yaptıkları soygun ve sonrasında gelişen olaylar, tek kelimeyle nefesleri kesiyor.

5. Üç Kral (Yıl: 1999 IMDb: 7,1)

Aksiyon, macera, komedi türündeki Üç Kral, başrollerini George Clooney, Mark Wahlberg ve Ice Cube’ün paylaştığı muazzam bir yapım. Körfez Savaşı’nın sonunda Irak’taki küçük bir grup maceracı Amerikan askerinin yaşadıklarına şahit olacağınız filmi tek nefessiz izleyeceğinizin garantisini veriyoruz.

6. Aşk ve Para (Yıl: 1998 IMDb: 7)

Bir banka soyguncusu olan Clooney, arkadaşının yardımıyla hapisten kaçmayı başarır. Bu kaçma aşamasında mareşal rütbesindeki Jeniffer Lopez’i de kaçırmış olurlar. Karmaşık ama bir o kadar da aksiyon dolu sahnelere hazır olun!

7. Syriana (Yıl: 2005 IMDb: 6,9)

Oyuncu kadrosunda George Clooney’nin yanı sıra Matt Damon ve Amanda Peet’in de bulunduğu Syriana, petrol endüstrisi ve bu durumun politikayla ne derece ilişkili olduğu hakkında da bilgiler veriyor.

8. Güzel Bir Gün (Yıl: 1996 IMDb: 6,5)

1996 yapımı, başrollerini George Clooney ve Michelle Pfeiffer’in paylaştığı Güzel Bir Gün filminde Maggie’nin bir gazetede köşe yazarlığı yapan babasıyla Sammy’nin mimar olan annesi Melanie Parker’ın bir şekilde yollarının kesişmesi ile başlıyor her şey. Sonrası mı? E bu kadar ipucu bizce yeterli.

9. Dayanılmaz Zulüm (Yıl: 2003 IMDb: 6,3)

Los Angeles’ta tanınmış bir boşanma avukatı olan Miles Massey ile Marylin’in hem tutkulu ama bir o kadar da çalkantılı hayatlarını konu alan filmin yönetmenliğini ise Joel Coen ve Ethan Coen üstlenmiş.

The post George Clooney’nin Rol Aldığı 9 Hollywood Filmi appeared first on .

Dudak Uçuklatan Bütçeli Filmlerin Yuvası Hollywood Hakkında Bilmediğiniz 7 Şey

$
0
0

Amerikan filmlerinin başrolünü kapan Hollywood, Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya eyaletindeki Los Angeles’ta yer alıyor. Sinema dünyasının Mekke’si olarak bilinen Hollywood hakkında işte bilmedikleriniz…

1. 1910 yılına dek Hollywood’da sinema salonu yoktu

Sinema dünyasının gözdesi New York’tu bir zamanlar. Çünkü film çekmek için gerekli olacak ekipmanları temin edecekleri yerler ile yapımda rol olacak kişiler New York’u mesken tutmuşlardı ve Hollywood’un bir sinema salonuna ihtiyacı olmuyordu. Thomas Edison sinema sektöründe pek çok patentin sahibi olduğu için her bir filmden yüklü bir kazanç sağlıyordu. Dolayısıyla bu durumundan bıkan yapımcı şirketler Edison’dan kurtulmak adına rotayı Hollywood’a çevirerek onu bir star yaptılar.

2. Bölgenin adı önceden Hollywood değildi

Los Angeles’ın Hollywood bölgesindeki tepelerde yer alan o çok meşhur tabela 1923 yılında yapıldığında aslında lüks gayrimenkul gelişimleri için düşünülmüş ilk olarak. Bu yüzden de Hollywoodland olarak adlandırılmış. Daha sonra 1949 yılında Ticaret Odası’nın yaptığı bir açıklamada tabeladan sadece Hollywood diye bahsetmesinden sonra işler değişmiş.

3. Hollywood’da ilk çekilen film In Old California

Hollywood’da çekilen ilk film olarak tarihe geçen film, In Old California (Eski Kaliforniya’da) 1910 yılında seyircisiyle buluştu. Yönetmenliğini David Wark Griffith’in yaptığı bu film, aslında 17 dakika süren kısa bir film. 19. yüzyılın başlarında İspanya ve Meksika’nın Kaliforniya üzerinde hakimiyet kurduğu dönemlerde yaşayan bir kadının dramının anlatıldığı bu film elbette ki siyah beyaz çekim.

4. Hollywood’un yıldızı kendini Hollywood’un simgesinden attı

Kısa sürede New York’ta sahne sanatçılığından ardından Hollywood sinemasının ekmeğini yemeye başlayan Peg Entwistle, 1932 yılında Hollywood yazısının ilk harfinin üzerinden kendini boşluğa bırakarak intihar etti. Sadece 24 yaşında olan bu gencecik sanatçı, ölümünden bir gün sonra intihar eden bir kadının deliliklerini anlatan bir film teklifi aldı. Üstelik bu filmde başrol oynaması isteniyordu.

5. Hollywood şöhretler kaldırımında üzerine basılmayan tek yıldız Muhammed Ali’dir

Başarılı bir boksör olan Muhammed Ali’nin, kendine saygı duymayan insanların adının üzerine basmalarını reddetmesi üzerine kendisi için düşünülen çözüm; yıldızının Dolby Tiyatrosu duvarında sergilenmesi oldu. 2002 yılında gerçekleşen bu olayla birlikte bir tek Muhammed Ali’nin yıldızına kimse basamıyor.

6. Çizgi karakterler de şöhretler kaldırımında yer alabiliyor

Şöhretler Kaldırımı yalnızca insanlara ait bir ayrıcalık değil. 1960 yılında Lassie ve Rin Tin Tin gibi hayvan karakterlerin adı kaldırımları süslerken 1978 yılında 50. yıl dönümü için Mickey Mouse için yapılan Şöhretler Kaldırımı yıldızı; Bugs Bunny, Rugrats, Winnie the Pooh gibi kalbimizin nadide bir köşesinde yer etmiş ve güzel anıların parçası olan çizgi karakterlerle devam etti.

7. Şöhret bazen lanet getiriyor

1931 yılında Hollywood filmlerinden birinde, set ekibinin peşini lanetler bırakmadı. Viking isminde bu filmin çekimleri sırasında 27 kişinin hayatını kaybettiği yetmiyormuş gibi bir de çekim sırasında kullanılan gemi de patlamış.

The post Dudak Uçuklatan Bütçeli Filmlerin Yuvası Hollywood Hakkında Bilmediğiniz 7 Şey appeared first on .

Yeni Başlayanlar İçin 8 Anime Önerisi

$
0
0

Anime, Japon çizgi sanatının dünyaya bir armağanı. Dev gözlü, uzun bacaklı anime karakterlerinin her biri bambaşka bir öyküye sahip. Eğer siz de başta çizgi film zannedip hafife aldığınız bu büyülü dünyaya sempati duymaya başladıysanız aramıza hoşgeldiniz! Artık sabahlara kadar oturup izleyebileceğiniz, el değmemiş dev bir arşiviniz var. Peki ama onca farklı seçeneğin içinde, anime izlemeye nereden başlamalısınız?

1. İlk defa anime izleyecekler için en doğru seçim

Cowboy adı sizi yanıltmasın; bu sürükleyici yapım eski bir Amerikan kasabasında değil uzayın derinliklerinde geçiyor. Serinin kahramanları ise 2070’li yıllarda bir gezegenden diğerine seyahat ederek suçluları yakalamaya çalışan ödül avcıları.

2. O bir efsane!

Suç ve ceza kavramını çarpıcı biçimde işleyen kült seride kahramanımız Light Yagami bir ölüm defteri buluyor. İçine yazılan isimleri öldürmeyi vadeden bu defterle adalet dağıtma fikri elbette çok cazip ancak gidişat pek de öyle değil. Yagami’nin karanlık tutkusu, izleyiciyi bölümler boyunca farklı maceralara sürüklüyor.

3. Biri romantizm mi dedi?

Özellikle genç kızların Nana serisini ne denli heyecanla takip ettiğini belirtmeye gerek yok. Her ikisi de Nana isminde olan kadınların hayatı bir tren yolculuğunda kesişip aynı evde birleşiyor. Tokyo’da geçen seride bambaşka karakterlere sahip bu iki yeni arkadaşın aşk, dostluk ve macera dolu öyküleri mevcut.

4. Elfen Lied gerçeği diye de bir şey var tabii

Elfen Lied, sadece 13 bölümle seyirciyi allak bullak etmeyi başaran şahane bir yapım. Anime izlemeye Elfen Lied ile başlamak ise çıtayı çok yükselteceği için biraz tehlikeli. Müzikleri, konusu ve karakterleri ayrı ayrı çok başarılı olan yapımın başrolü Lucy adında bir kahraman. Hükümet tarafından geliştirilen, neredeyse insanı andıran yapay bir tür olan Lucy, yaşadığı kişilik travmalarıyla soluksuz bir macerayı da başlatıyor.

5. Death Note’dan sonra adres burası

Suç ve ceza ilişkisini keyifle seyredenlerin Death Note’dan sonra yapabilecekleri en doğru seçim Psycho-Pass. İnsanların beyin dalgalarını analiz ederek işleyebilecekleri potansiyel suçlar nedeniyle onları hapse, hatta ölüme mahkum eden bir yapay zeka sistemini konu alıyor.

6. Kelebek etkisi, sicim teorisi, zaman yolculuğu, paralel evren ve dahası için Steins; Gate

Yaratıcılığın sınırlarını zorlayan bu seride sizi, kendi geçmişlerine mesaj gönderebilen bir grup arkadaş karşılıyor. Üstelik bunu yaparken özelleştirilmiş bir mikrodalga cihazı kullanıyorlar! Yapımda öyle derin konularla karşılaşacaksınız ki bir zamanlar animeyi basit bir çizgi film zannettiğiniz için derin bir utanç duymanız mümkün!

7. Karakter analizinin dibine vurabilirsiniz

En çok da birbirinden ilginç karakterleriyle ön plana çıkan Black Lagoon; macera, aksiyon ve suç yapımlarını izlemeyi sevenlerin favorisi olacak!

8. Basketbol tutkunlarının vazgeçilmezi

Evet, doğru bildiniz! Slam Dunk’tan bahsediyoruz. Ortaokul yıllarına dönmek, hele ki o dönemde basketbol oynamışsanız anılarınızı yad etmek isterseniz Slam Dunk tam sizlik.

The post Yeni Başlayanlar İçin 8 Anime Önerisi appeared first on .


Zeki Demirkubuz’un Sinemada Kapatmadığı 6 Kapı

$
0
0

Yeni dönem Türk sinemasının başarılı yönetmenlerinden Zeki Demirkubuz, 1964 yılında Isparta’da dünyaya geldi. 80 darbesinde tutuklanan Demirkubuz, hapiste geçirdiği yıllarda edebiyatla ilgilendi ve Dostoyevski’yi keşfetti. 1986 senesinde Zeki Ökten’in asistanlığını yaparak sinema sektörüne giriş yapan başarılı yönetmen, 1994’te ilk uzun metrajı C Blok’u çekti ve bugüne kadar 11 filmin altına imzasını attı.

Zeki Demirkubuz, etkisinde kaldığı Dostoyevski’nin izlerini kendi filmlerine de taşıdı. Filmlerinde sıkça görülen kapı imgesi, Suç ve Ceza romanında yer alan “Kapanmayan kapılar ölümcül bir yara gibidir. Düşkünler de dahil hayatta her insanın gidecek bir yeri, gireceği bir kapısı vardır. İnsanı yaşatan bu umuttur.” alıntısıyla bağdaştırıldı. Ancak Demirkubuz, filmlerindeki kapıların neden kapanmadığıyla ilgili sorulara özel bir anlamı olmadığını; amacının filmin akışını bölerek seyircileri bir an olsun kurgudan koparmak olduğunu dile getirdi. Kapı imgesini, “bir şey olacak hissi” uyandırması amacıyla kullandığını söyleyen yönetmen, böylece film izleyicisinin dikkatini canlı tutmayı hedeflediğini belirtiyor.

Karşınızda Türk sinemasına damga vurmuş ve açılıp duran kapılarıyla zihinlerde yer almış 6 Zeki Demirkubuz filmi;

1. C Blok

Film, C Blok sakinlerinden oldukça mutsuz bir çift olan Tülay ve Selim ile çiftin hizmetçisi Aslı ve bloğun kapıcısı Halet arasında geçen ilişkileri konu alıyor. Serap Aksoy, Fikret Kuşkan, Zuhal Gencer ve Selçuk Yöntem’in yer aldığı 1994 yapımı film aynı zamanda yönetmenin ilk uzun metrajıdır.

2. Masumiyet

1997 yılında vizyona giren Masumiyet, izbe bir pansiyonda yolları kesişen güçlü hayat kadını Uğur, Uğur’u takıntı haline getirmiş Bekir, annesi hamileyken yediği dayaktan ötürü sağır ve dilsiz doğan Çilem ve hapisten yeni çıkmış Yusuf’un etrafında gelişen sıradan olayları ele alıyor. Filmin oyuncu kadrosunda ise Derya Alabora, Haluk Bilginer, Güven Kıraç, Melis Tuna ve Doğan Turan yer alıyor.

3. 3. Sayfa

Figüranlık yaparak geçinen İsa ve karşı komşusu Meryem’in karmaşık ilişkilerini konu alan filmde Meryem rolüne Başak Köklükaya, İsa rolüne ise Ruhi Sarı hayat veriyor. Film, 1994 Ankara Film Festivali’nde toplam 4, 1995 SİYAD Ödülleri’nde 2, 1995 Kültür Bakanlığı’ndan Başarı Ödülü ve 1995 İskenderiye Film Festivali’nden ise Mansiyon Ödülü kazandı.

4. İtiraf

Karanlık Üstüne Öyküler üçlemesinin ilk filmi olan ve 2001’de vizyona giren İtiraf, Harun ve Nilgün’ün kavgaları ve kendi içlerinde yaşadıkları çatışmaları konu alıyor. Filmin oyuncu kadrosunda ise Taner Birsel, Başak Köklükaya, İskender Altın, Miraç Eronat ve Zeki Demirkubuz bulunuyor.

5. Yazgı

2001 yılına ait bir yapım olan Yazgı, Albert Camus’nun “Yabancı” adlı romanından uyarlanmış. Film, birbirine zıt olan iki olay arasında bir fark görmeyen gümrük memuru Musa’nın iki çocuk ve bir anneyi öldürmekle suçlanmasını konu alıyor. Serdar Orçin, Zeynep Tokuş, Engin Günaydın ve Demir Karahan’ın rol aldığı film, 38. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden 4 ödülle dönmeyi başardı.

6. Kader

2006 yılında vizyona giren Kader, Masumiyet’in ana karakterleri olan Uğur ve Bekir’in geçmişlerini anlatıyor. Bekir’in Uğur’a, Uğur’un Zagor’a, Zagor’un ise suç işlemeye aşık olduğu film; Zagor’un hapisten çıkmasıyla yaşanan olayları anlatıyor. Güçlü bir oyuncu kadrosu olan Kader’de; Ufuk Bayraktar, Vildan Atasever, Ozan Bilen, Müge Ulusoy, Engin Akyürek ve Mustafa Uzunyılmaz yer alıyor.

The post Zeki Demirkubuz’un Sinemada Kapatmadığı 6 Kapı appeared first on .

Toplumun Ördüğü Duvarları Yıkan Aşkları Anlatan En İyi 18 LGBTİ Filmi

$
0
0

Her yıl Haziran ayının sonunda dünya genelinde gerçekleştirilen Onur Yürüyüşü, ne yazık ki ülkemizde özgür biçimde gerçekleştirilemiyor. Cinsel özgürlük adına hala elle tutulur haklar elde edememekle birlikte LGBTİ bireyler aynı zamanda şiddete ve baskıya da maruz kalıyorlar.

Biz de Onur Haftası için farklı yıllardan, farklı konulara değinen en iyi LGBTİ filmlerini derledik… iyi seyirler!

1. Paris is Burning – 1990 (8,1)


Paris is Burning, 1980’li yıllarda Amerika’da yaşayan eşcinsel, transseksüel, Afroamerikan ve Latin kökenli kişilerin kendilerini istedikleri gibi ifade edebilmek için düzenledikleri ünlü baloları anlatıyor. Belgesel, o dönemde LGBTİ’lerin yaşadığı evler, AIDS, seks işçiliği gibi konuları merkezine alarak gerçekleri gözler önüne seriyor.

2. Call Me By Your Name – 2017 (8,0)


2017 yapımı Call Me By Your Name, adeta yılın en çok konuşulan filmlerinden biri olmuştu. Gelen tüm övgülerle birlikte Oscar adaylığı şaşırtmadı, Oscar’a 3 adaylıkla giden film En İyi Uyarlama Senaryo ödülüyle döndü. Romantik drama türündeki film 1983 yazında İtalya’nın kuzey kısmında şehirden uzakta ailesiyle yaşayan 17 yaşındaki Elio ve beklenmedik şekilde hayatına giren Oliver arasındaki ilişkiyi anlatıyor.

3. Mavi En Sıcak Renktir – 2013 (7,8)


Fransız yapımı romantik-dram türündeki Le bleu est une couleur chaude adlı çizgi romanın bir uyarlaması aslında. Filmde ergenlik dönemindeki bir genç kız olan Adèle’in kendini keşfetmesi ve eşcinsel olduğunun farkına varmasıyla gelişen olaylar anlatılıyor.

4. Pride (Onur) – 2014 (7,8)


1984 yılında geçen hikaye 20 yaşındaki eşcinsel olan Joe’nin Bromley’den Londra’ya Onur Yürüyüşü’ne katılmak için gelmesiyle başlar. Cinsel tercihleri nedeniyle dönemin başbakanı Margaret Thatcher tarafından hoş görülmeyen gençler aynı günlerde maden işçileri çalışma koşulları nedeniyle greve girdiğini öğrenir ve onlara yardım etmeye karar verir.

5. Brokeback Dağı – 2005 (7,7)


Çiftliklerde çalışan Ennis Del Mar ve kovboy olan Jack Twist’in yolları Brokeback Dağı’nda kesişir. Dağda birlikte vakit geçiren ikili arasıdan kısa süre sonra duygusal bir çekim oluşur ve tutkulu ilişkileri başlar. Ancak bu çok uzun sürmeyecektir… Film, Heath Ledger, Jake Gyllenhaal, Michelle Williams ve Anne Hathaway gibi başarılı isimlerin yer aldığı oyuncu kadrosuyla 2 Oscar ödülü kazanmayı başarmıştı.

6. Philadelphia – 1993 (7,7)


AIDS olduğu için çalıştığı yerden kovulan eşcinsel Andrew Beckett avukatlık bürosuna kendisini AIDS olduğu için çıkardıklarını kabul ettiremez. Büroya dava açmak için avukat ararken Joe Miller’ı ikna etmeyi başarır. Ancak Joe Miller homofobiktir ve dava süresince fikirlerini etkileyecek birçok olay yaşayacaktır…

7. Erkekler Ağlamaz – 1999 (7,6)


Hilary Swank’ın canlandırıdığı Brandon Teena karakteri, Falls City şehrine taşınarak kendine bambaşka bir hayat kurar. Karizmatik ve eğlenceli tavrı tüm kasabanın dikkatini çekmesine yetmişti. Ama kimse kişiliğiyle ilgili gizlediklerinin farkında değildi… Film başrol oyuncusu Hilary Swank’a bir Oscar kazandırdı.

8. Milk – 2008 (7,6)


Film, 1977’deKaliforniya eyaletinde cinsel yönelimini açıklayarak belediye meclisine seçilen ilk eşcinsel politikacı olan Harvey Bernard Milk’in yaşamını anlatıyor. Yalnızca eşcinseller için değil sendikalardan işçilere birçok farklı konuda halk için ölümüne savaşan önemli bir politikacıydı Milk. Film de bu kahramanca tavrını, yaşamını ve ölümünü anlatırken Oscar’dan 8 adaylık ve 2 ödülle dönmüştür.

9. Tek Başına Bir Adam – 2009 (7,6)


Yönetmeni dünyaca ünlü tasarımcı Tom Ford olan Christopher Isherwood’un aynı adlı romanından uyarlandı. Film orta yaşlı eşcinsel bir öğretmenin uzun yıllar birlikte olduğu genç sevgilisinin ölümünü ve ardından geçirdiği 1 günü anlatıyor.

10. Heavenly Creatures – 1994 (7,4)


Gerçek bir hikayeden uyarlanan filmin başrollerinde, Kate Winslet ve Melanie Lynskey yer alıyor. Filmde çevresine duvarlar örmüş olan Pauline (Melanie Lynskey) ve oldukça varlıklı bir aileden gelen Juliet( Kate Winslet)’in sıra dışı arkadaşlığı anlatılıyor. Öyle bir arkadaşlık ki bir süre sonra kendilerini dış dünyadan soyutlamak için 4. Dünya/ Borovnia adlı bir ütopya yaratıyorlar. İki genç kızın yarattığı bu fantezi dünyası ailenin dikkatini çeker ve onları ayırmaya karar verirler. Kızların intikam planlarını ise cinayet fikri süsler…

11. Moonlight -2016 (7,4)


Moonlight’ta hikayenin baş karakteri Chiron’un Miami’de yaşaması oldukça zor bir mahallede geçen hayatının 3 dönemini anlatıyor. Film 2017’de En İyi Film Oscar’ını almayı başardı.

12. Plüton’da Kahvaltı – 2005 (7,3)


Yönetmenliğini Neil Jordan’ın yaptığı ve başrolünü Cillian Murphy’nin omuzladığı film İrlanda’da doğan ve bebekken terk edilen Patrick’in genç yaşlardan itibaren kendini keşfetmesini ve hayata karşı güçlü duruşunu espirili bir dille anlatıyor.

13. Zenne – 2012 (7,2)


Zenne, eşcinsel olduğu için öldürülen Ahmet Yıldız’ın hayatını konu alıyor. Filmin yönetmenliğini ise Ahmet Yıldız’ın arkadaşları Caner Alper ve Mehmet Binay üstleniyor. Filmde Doğulu muhafazakâr bir ailenin çocuğu olan Ahmet, cinsel kimliğini saklamadan zennelik yapan Can ve Alman fotoğrafçı Daniel’in dostluk hikayesi anlatılıyor.

14. Carol – 2015 (7,2)


Sosyetenin tanınmış ve zengin isimlerinden biri olan Carol, herkesin imreneceği bir hayat yaşar. Ancak her şey göründüğü kadar mükemmel değildir. Kocasından boşanmak isteyen Carol, kızının velayetini almak için de savaş verir. Bir butikte mağaza görevlisi olarak çalışan Therese ile tanıştığında her şey değişir. Başrollerini ise Rooney Mara ve Cate Blanchett’in paylaştığı filmin 6 dalda Oscar adaylığı bulunmakta.

15.Hayali Aşklar – 2010 (7,2)


Yönetmenliğini ve senaristliğini Xavier Dolan’ın üstlendiği Kanada yapımı film iki yakın arkadaş olan Francis (Xavier Dolan) ve Marie (Monia Chokri)’nin şehre yeni taşınan ve gizemli bir çekiciliği olan Nicolas (Niels Schneider) ile tanışmalarıyla değişen arkadaşlık bağlarını ve bir aşk hikayesini anlatıyor.

16.The Danish Girl – 2015 (7,1)


David Ebershoff’un aynı isimli kitabından uyarlanan film gerçek bir hikayeyi anlatıyor. 1920’li yıllarda Danimarka’da ünlü bir ressam olan Einar Wegener evli olmasına rağmen kendini erkek gibi hissetmemesi karısıyla arasında da sevgi dolu bir anlaşma yapmasına neden oluyor.

17.Benim Güzel İdaho’m – 1991 (7,1)


Başrolleri River Phoenix ve Keanu Reeves oynadığı film, uyuşturucu kullanıp vücutlarını satan 2 genç Mike (Phoenix) ve Scott (Reeves)’un hayatlarını anlatıyor.

18.Hamam – 1997 (7,0)


İspanyol-İtalyan-Türk ortak yapımı Hamam bir Ferzan Özpetek filmi. Başrolleri Alessandro Gassman, Francesca d’Aloja, Halil Ergün, Şerif Sezer ve Mehmet Günsur’un paylaştığı Hamam, İtalya’yı terk edip İstanbul’da yaşamaya başlayan teyzesinin öldüğünü ve kendisine miras olarak bir hamam bıraktığını öğrenen, meslek hayatında başarılı, evlilik hayatındaysa problemli genç mimar Francesco’nun İstanbul’a gelişi ve Mehmet adlı gençle ilişkisi anlatılıyor.

The post Toplumun Ördüğü Duvarları Yıkan Aşkları Anlatan En İyi 18 LGBTİ Filmi appeared first on .

Türk Sinemasında Kadını Anlatan 16 Etkili Film

$
0
0

Seksenli yıllardan günümüze kadının toplumumuzdaki yeri eğitim ve iş hayatına katılmasıyla değişiyor. Ancak hala kadınlar erkeklerin baskısından ve şiddetinden kurtulabilmiş değil. Aile içi şiddet, tecavüz, cinsel taciz ve namus cinayetleri ülkemizin en büyük sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Kadınların toplum içinde gördükleri baskıyı, töre ve aile içi şiddeti yansıtan filmler ise üstü örtülen bu konulara başımızı çevirmememizi sağlıyor. Türk sinemasında kadının dönüşümünü yansıtan filmler denilince akla Atıf Yılmaz ve Müjde Ar filmleri geliyor. Atıf Yılmaz, filmlerinde toplumsal normların dışındaki kadınları seyirciye göstermeye çalışıyor ve genellikle bu rollerin altından da en iyi kalkan oyuncu Müjde Ar’a başrolü veriyor. 2000’li yıllarda ise yeni yönetmenler ile daha çok kadınların töre ile olan yaşam savaşlarına değiniliyor. İşte sinemamızda, kadınların toplumda kendine yer bulma, hayatta kalma, aşk, namus, töre, sorumluluk ve kendi olabilme savaşını en iyi anlatan filmler:

1. İffet (1982) IMDB puanı: 5,6

Kız kardeşi ile birlikte babasının katı kuralları altında hapis hayatı yaşayan İffet, Cemil’e aşık olur. Taksi şoförü olan Cemil piknik için gittikleri ormanda İffet’e tecavüz eder. İffet hamile kalır ve istemese de bebeğini aldırmak zorunda kalır. Cemil de bu sırada para için zengin bir kadınla nişanlanır. Babası tarafından reddedilen İffet, teyzesine sığınır ve hayatını Cemil’den intikam almaya adar. Film temelde aile ve mahalle baskısından kaçan genç bir kızın ayakları üzerinde durabilmek için yaşadığı zorluklar ve erkeklerle mücadele edebilmek için erkekleşmesi üzerine kurulu. Kartal Tibet’in yönettiği filmin senaristi Yavuz Turgul. Başrollerde Müjde Ar ve Faruk Peker var.

2. Mine (1982) IMDB puanı: 7,0

Necati Cumalı’nın tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanan filmde yönetmen Atıf Yılmaz, mutsuz evliliği ve çevresindeki erkeklerin tacizi içinde sıkışıp kalan bir kadını beyaz perdeye taşıyor. Filmin başrollerinde Türkan Şoray, Hümeyra ve Cihan Ünal yer alıyor.
Mine’nin istasyon şefi olan kocası Cemil kaba ve anlayışsız biridir. Kasabadaki erkekler Mine’ye ilgi duymakta ve hakkında ileri geri konuşmaktadır. Kadınlar da Mine’yi kıskanıp dedikodusunu yaparlar. Mine, yakın arkadaşının ağabeyi ile yakınlaşır. Mine bu yakınlaşma ile o güne kadar kendisini tutsak eden topluma karşı başkaldırır.

3. Şalvar Davası (1983) IMDB puanı: 7,3

Kartal Tibet’in yönettiği Şalvar Davası’nın başrollerinde Şener Şen ile Müjde Ar var. Filmin hikayesi M.Ö. 400’lere, Aristofanes’in yazdığı Lysistrata adlı tiyatro oyununa dayanıyor. Senaryosunu Başar Sabuncu’nun yazdığı filmde, şehirde yaşayan Elif, kocası ölünce köyüne dönüyor. Köydeki kadınların başta ağa olmak üzere tüm erkekler tarafından ezildiğini gören Elif bir mücadele başlatıyor. Kadınlar kocalarını istedikleri olana kadar yataklarına almıyor. Yönetmenin Davaro’da da kullandığı şarkılı anlatım bu filmde de var. Yer yer sansüre takılsa da film, toplumsal mesajları eğlenceli şekilde verdiği için geniş kitlelere ulaşmayı başardı. Gerçekte de pek çok köyde kadınların erkekleri yataklarına almayarak protesto etmesi haberlere konu oldu, olmaya devam ediyor.

4. Fahriye Abla (1984) IMDB puanı: 7,3

Ahmet Muhip Dranas’ın şiirinden senaryolaştırılan film, aynı zamanda Yavuz Turgul’un yönettiği ilk film olma özelliğini taşıyor. Sevgilisine kaçacakken ailesi tarafından başkasıyla zorla evlendirilen Fahriye’nin ayakta ve hayatta kalma çabası Müjde Ar’ın oyunculuğu ile beyaz perdeye taşındı. Kocasını öldürdükten sonra hapis yatan, çıktıktan sonra fabrikada çalışmaya başlayan Fahriye’nin yaşadıkları, vazgeçmeyen bir kadının öyküsü.

5. Adı Vasfiye (1985) IMDB puanı: 7,5

Adı Vasfiye için Atıf Yılmaz’ın düşsel/fantastik filmlerinin ilki diyebiliriz. Yönetmenin bu tarzda çektiği diğer filmleri ise Hayallerim, Aşkım ve Sen ile Arkadaşım Şeytan olarak sıralanabilir.
Necati Cumalı’nın Ay Büyürken Uyuyamam kitabındaki beş öyküden uyarlanan filmde Vasfiye’yi dört erkeğin anlattıklarından tanımaya çalışırız. Bir pavyonda şarkıcı olan Vasfiye’nin hayatının farklı dönemlerine giren bu dört adamın anlattıklarının ne kadar doğru olduğu konusu ise seyirciye kalıyor. Çünkü her birinden adıo Vasfiye olan bambaşka kadınları dinliyoruz.

6. Kurbağalar (1985) IMDB puanı: 7,5

Kocası genç yaşta öldürülen Elmas dul kalır. Çocuğuyla yaşam savaşı veren genç kadın, geçimini kurbağa toplayarak sağlar. Gönlünü bir süre sonra Balkanlı Ali’ye kaptırır ancak birlikte olmalarına Ali’nin annesi izin vermez. Hülya Koçyiğit’in canlandırdığı Elmas karakteri ile alkış aldığı film, dul kalmış bir kadının içinde yaşadığı topluluğa ve diğer kadınlara karşı ayakta kalma ve yeniden aşkı bulma çabasını anlatıyor.

7. Asiye Nasıl Kurtulur (1986) IMDB puanı: 7,4

Vasıf Öngören’in 1969 yılında kaleme aldığı tiyatro eseri önce 1973 yılında Nejat Saydam’ın yönetmenliğinde, başrolünde Türkan Şoray ile sinemaya aktarıldı. Daha sonra Atıf Yılmaz 1986’da Müjde Ar, Ali Poyrazoğlu, Hümeyra ve Füsun Demirel gibi isimlerden oluşan oyuncu kadrosu ile filmi yeniden çekti. Bugün bile cesur denebilecek konuya ve anlatıya sahip filmde Müjde Ar’ı seks işçisi Asiye rolünde izliyoruz. Film, müzikleri ile de dikkat çekiyor. Film, ‘kötü kadın’ların iyi, ‘iyi kadın’larınsa ne kadar kötü olabileceğini göstermesi açısından da değerli.

8. Aaahh Belinda (1986) IMDB puanı: 7,8

Atıf Yılmaz’ın aynı yıl çekip yine başrolünde Müjde Ar’ı oynattığı Aaahh Belinda, Asiye Nasıl Kurtulur ile ilişkili bir film. Müjde Ar’ın canlandırdığı özgür, sevgilisi ile yaşayan, tiyatro oyuncusu Serap’ı, Asiye Nasıl Kurtulur oyunun provasında görüyoruz. Entelektüel Serap, para kazanabilmek için bir reklam filminde oynamaya başlayınca işler karışıyor ve kendini reklam filminde canlandırdığı Naciye karakterinde buluyor. Toplumun kadına biçtiği ‘iyi eş’ olma görevini yerine getirmekle yükümlü Naciye karakterine sıkışan Serap’ın çırpınışları, hepimizi kendi hayatlarımız üzerinde düşünmeye sevk ediyor.

9. Kadının Adı Yok (1988) IMDB puanı: 7,1

Duygu Asena’nın aynı isimli romanından uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda Atıf Yılmaz bulunuyor. Başrollerde ise Hale Soygazi, Aytaç Arman, Tarık Tarcan var. Küçüklüğünden itibaren babası başta olmak üzere çevresindeki herkesin yoğun baskısı altında yaşamış olan Işık, yakın zamanda işini ve eşini kaybeder. Kafasını dinleyebilmek için bir arkadaşının yazlığına gider. Burada geçmişiyle hesaplaşan Işık, önce babasından sonra da eşinden gördüğü baskıcı tutumu sorgular. Bu esnada ev sahibi olan arkadaşının bir arkadaşı olan Orhan yazlığa geldiğinde aralarında farklı bir ilişki başlar.

10. Meleğin Düşüşü (2004) IMDB puanı: 6,0

Semih Kaplanoğlu’nun yazıp yönettiği film, toplumumuzun üstü kapatılan gerçeklerini beyaz perdeye taşımıştı. Babası tarafından tacize uğrayan Zeynep’in hayattan soyutlanmış karakteri seyirciyi etkilemişti. Tülin Özen ise canlandırdığı Zeynep karakteri ile Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülü almıştı.

11. İki Genç Kız (2005) IMDB puanı: 5,7

Kutluğ Ataman’ın Perihan Mağden’in romanından senaryolaştırıp yönettiği filmin başrollerinde Hülya Avşar, Vildan Atasever, Feride Çetin var. Filmde kızı Handan’a iyi bir gelecek sunmak için metreslik yapan Leman ve Handan’ın asi arkadaşı Behiye’nin hayatı anlatılıyor. Film, 42. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu – Vildan Atasever, En İyi Görüntü Yönetmeni ve En İyi Ses Tasarımı ve Miksaj ödülleriyle ayrılmıştı.

12. Mutluluk (2007) IMDB puanı: 7,6

Zülfü Livaneli’nin romanından beyaz perdeye uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda Abdullah Oğuz oturuyor. Film, başrollerde ise Talat Bulut, Özgü Namal ve Murat Han’ı buluşturuyor. Filmde töre nedeni ile ölüm emri verilen Meryem ve onu öldürmekle görevli akrabası Cemal’in kaçış öyküsü anlatılıyor. İkilinin kendileri ile taban tabana zıt değerlere sahip Profesör İrfan ile tanışması ve karakterlerin birbirini değiştirmeye başlaması filmi etkileyici kılıyor.

13. Saklı Yüzler (2007) IMDB puanı: 7,0

Handan İpekçi’nin yazıp yönettiği film, törenin hakkında ölüm verdiği Zühre’nin hayatta kalma mücadelesini konu alıyor. Babasının kızını öldürmek yerine kendi canına kıyması, Zühre’nin bebeğini erkek kardeşinin boğarak öldürmesi gibi sert ve gerçek olaylarla bizi yüzleştirmesi filmi güçlü kılıyor. Saklı Yüzler, Hindistan’ın 10. Osians’s Cinefan Film Festivali’nde En İyi Film, İspanya’nın 29. Valencia Film Festivali’nde En İyi Senaryo, Fransa’nın Creteil Uluslararası Kadın Film Festivali’nde ise Seyirci Ödülü almıştı.

14. Zeynep’in Sekiz Günü (2007) IMDB puanı: 5,2

Cemal Şan’ın yazıp yönettiği filmin başrollerinde Fadik Sevin Atasoy ve Mustafa Üstündağ var. Kadının toplum içindeki yalnızlığını, çaresizliğini ve aşkı arayışını anlatıyor. Filmin müzikleri ise Babazula’ya ait.

15. Dilber’in Sekiz Günü (2008) IMDB puanı: 7,0

Cemal Şan’ın Ali’nin Sekiz Günü filmi ile son bulacak üçlemesinin ikinci filminin başrollerinde Nesrin Cevadzade ile Fırat Tanış yer alıyor. Taşrada kadın olmanın zorlukları, töreye başkaldırma ve aşka sahip çıkma üzerine bir film Dilber’in Sekiz Günü. Nesrin Cevadzade’nin performansı ise alkışlanacak cinsten.

16. Mustang (2015) IMDB puanı: 7,6

Deniz Gamze Ergüven’in yönettiği 2015 yılının en çok konuşulan filmlerinden biri olan
Mustang, İnebolu’da babaannelerinin evinde yaşayan yetim beş kız kardeşin, tutucu komşuları yüzünden adeta kabusa dönen hayatlarına karşı başkaldırmalarını anlatıyor. Okul çıkışı erkeklerle oynadıkları oyun yüzünden başlayan mahalle baskısı kızların bişr an önce evlendirilme telaşına kadar gidiyor. Ve beş kız kardeşin başkaldırısı da burada başlıyor. Filmin yurt dışında pek çok ödül aldığını da ekleyelim.

Son On Yılda Sinemalara Damga Vurmuş 27 Türk Filmi

$
0
0

2009 yılından bu yana sinema salonlarına en çok seyirci çeken filmleri listeledik. Görüyoruz ki, son on yılda seyircinin tercihi Türk filmlerinden yana olmuş. Listemizdeki filmlerin büyük çoğunluğu bu nedenle yerli yapımlardan oluşuyor. İşte sinema salonlarını doldurup taşıran, ek seans konulmasına neden olan, herkesin konuştuğu o filmler:

1. Recep İvedik 2 (2009) IMDB Puanı: 4,3

İlk Recep İvedik filmi 2008 yılında gösterime girdiği için listemizde yer almıyor. İkinci filmde İvedik babaannesinin ısrarı üzerine iş aramaya başlıyor. Şahan Gökbakar’ın yarattığı İvedik karakterinin ikinci filmini sinemalarda 4 milyon 333 bin 144 seyirci seyretmişti.

2. Güneşi Gördüm (2009) IMDB Puanı: 6,5

Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp yönettiği film, salonlarda 2 milyon 566 bin 435 izleyiciye ulaşmıştı. Kırmızıgül’ün ikinci filmi olan Güneşi Gördüm, üç hikaye üzerinden bize ‘kendimize benzemeyeni yok ettiğimiz’ gerçeğini gösteriyordu.

3. Nefes: Vatan Sağolsun (2009) IMDB Puanı: 8,1

Terör sorununu beyazperdeye taşıyan film Levent Semerci’nin ilk filmiydi. Filmde geçen ‘Sen uyursan herkes ölür’ sözleri hafızalara kazınmıştı. Hakan Evrensel’in Güneydoğu’dan Öyküler adlı kitabının uyarlaması olan Nefes: Vatan Sağolsun’u 2 milyon 436 bin 780 kişi sinemada izledi.

4. New York’ta Beş Minare (2010) IMDB Puanı: 5,9

 

Mahsun Kırmızıgül’ün üçüncü filmi olan New York’ta Beş Minare, İslami terör konusuna odaklanıyordu. Haluk Bilginer’in başrolünde olduğu film 3.474.495 kişi tarafından sinemalarda izlendi.

5. Recep İvedik 3 (2010) IMDB Puanı: 4,0

Depresyona giren Recep’in yalnızlıktan ve sıkıntıdan kurtulmak için sosyalleşme çabalarını, 3.326.084 kişi sinema salonlarında kahkahalarla izledi.

6. Eyvah Eyvah (2010) IMDB Puanı: 7,1

Ata Demirer’in yazdığı ve Hüseyin Badem karakterine hayat verdiği ilk Eyvah Eyvah filmi çok sevilmişti. Demet Akbağ ile güzel bir uyum yakalayan Demirer’in filmi, 2.459.815 kişi tarafından izlendi.

7. Yahşi Batı (2010) IMDB Puanı: 7,4

Cem Yılmaz’ın yazıp, oynadığı filmin yönetmeni Ömer Faruk Sorak. 19’uncu Yüzyıl’da padişah tarafından Amerika’ya gönderilen Aziz ve Lemi Bey’in maceralarını sinemalarda 2 milyon 323 bin 061 kişi izledi.

8. Eyvah Eyvah 2 (2011) IMDB Puanı: 6,7

İlk filmde İstanbul’daki babasını arayan Hüseyin, bu kez aşkı Müjgan’ın peşinden gidiyor. Ata Demirer, Demet Akbağ, Özge Borak’ın başrollerinde olduğu film 3 milyon 947 bin 988 kişiye ulaştı.

9. Aşk Tesadüfleri Sever (2011) IMDB Puanı: 7,3

Ankara’da çocukluk ve gençlikleri birlikte geçen Deniz ve Özgür’ün 25 yıl sonra İstanbul’da yaşadığı aşkın anlatıldığı filmin başrollerinde Mehmet Günsur ve Belçim Bilgin vardı. Aşk Tesadüfleri Sever’i sinemalarda 2 milyon 418 bin 090 kişi izlemişti.

10. Fetih 1453 (2012) IMDB Puanı: 7,1

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethini beyazperdeye taşıyan filmi izlemek için 6 milyon 572 bin 618 kişi sinema salonlarını doldurdu. 2. Mehmet’i Devrim Evin’in canlandırdığı filmin kadrosunda İbrahim Çelikkol, Dilek Serbest, Cengiz Coşkun gibi isimler vardı.

11. Evim Sensin (2012) IMDB Puanı: 5,0

Özcan Deniz, bir Kore filmi olan A Moment to Remember’dan uyarladığı filmi Evim Sensin’de başrolü Fahriye Evcen ile paylaştı. Film sinemalarda 2.703.241kişi tarafından izlendi.

12. Düğün Dernek (2013) IMDB Puanı: 7,2

Çalgı Çengi ve İşler Güçler projelerinin başarısının ardından Selçuk Aydemir, Murat Cemcir ve Ahmet Kural üçlüsü Düğün Dernek ile izleyicileri güldürmeyi başardı. Sinema salonlarını doldurup taşıran filmi toplam 6.980.070 kişi izledi.

13. Celal ile Ceren (2013) IMDB Puanı: 2,7

Şahan Gökbakar’ın Ezgi Mola ile oynadığı Celal ile Ceren filmi evlenmek üzereyken ayrlan çiftin hikayesini anlatıyor. Celal ile Ceren sinemalarda 2.853.772 tarafından izlendi.

14. Recep İvedik 4 (2014) IMDB Puanı: 3,9

Recep İvedik’in Maldivler’de Survivor’a katıldığı film, serinin gişe başarısını kaldığı yerden devam ettirdi. 7 milyon 369 bin 098 kişi İvedik’i sinemalarda seyretti.

15. Düğün Dernek 2: Sünnet (2015) IMDB Puanı: 6,5

İlk filmde oğlunu evlendiren İsmail şimdi de torununu sünnet ettirmek istiyor. Ekip sünnet düğünü için bir araya geliyor ve işler çığrından çıkıyor. Murat Cemcir, Ahmet Kural ikilisinin devam filmini 6.073.364 kişi izledi.

16. Mucize (2015) IMDB Puanı: 7,6

Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp yönettiği film, 60’lı yıllarda sürgün edilen bir öğretmenin Anadolu’nun ücra bir köyünde okumaya aç çocuklarla karşılaşmasını anlatıyordu. Mucize’yi sinemalarda 3 milyon 737 bin 605 kişi izledi. Filmin devamının 2019 yılı sonlarında vizyona girmesi bekleniyor.

17. Dağ 2 (2016) IMDB Puanı: 9,3

Alper Çağlar’ın yazıp yönettiği Dağ 2, Kuzey Irak’ta bir arama kurtarma görevine odaklanıyor.
Dağ 2’yi sinemalarda 3.600.000 kişi seyretti.

18. Recep İvedik 5 (2017) IMDB Puanı: 3,5

Milli sporcuları Olimpiyatlar’a götüren ama işleri karıştıran Recep İvedik’in maceralarını sinemalarda 7 milyon 437 bin 050 kişi seyretti.

19. Aile Arasında (2017) IMDB Puanı: 7,9

Gülse Birsel’in ilk sinema filmi senaryosu olan Aile Arasında son yıllarda karşımıza çıkan en aile filmi tadında komedilerden biri oldu. Başrollerinde Demet Evgar, Engin Günaydın, Erdal Özyağcılar, Fatih Artman gibi isimleri bulunduran film salonlarda 5 milyon 289 bin 051 kişiye ulaştı.

20. Çalgı Çengi İkimiz (2017) IMDB Puanı: 5,8

Çalgı Çengi filmi ile keşfedilen ve herkes tarafından sevilen ikili Murat Cemcir ve Ahmet Kural, Düğün Dernek ve televizyon projelerinin ardından ilk filmin devamında rol aldılar. Film salonlarda 2.789.016 kişiye ulaştı.

21. Ayla (2017) IMDB Puanı: 8,7

Kore Savaşı, tarihimizde yaşadığımız en yakın savaş olmasına rağmen sinemaya aktarılmamıştı. Ayla filmi, bu savaşta yaşanan dramatik bir olaydan yola çıkıyor. Filmin senaryosu Yiğit Güralp’e ait. İsmail Hacıoğlu, Çetin Tekindor, Ali Atay, Murat Yıldırım, Taner Birsel, Meral Çetinkaya, Altan Erkekli gibi isimlerden oluşan güçlü kadrosu ile beğeni toplayan film 5.589.872 kişi tarafından izlendi.

22. Müslüm (2018) IMDB Puanı: 8,3

Ülkemizin nevi şahsına münhasır sanatçılarından Müslüm Gürses’in hayatını anlatan film çok konuşuldu, çok tartışıldı. Müslüm Gürses’i canlandıran, şarkılarını kendi seslendiren Timuçin Esen büyük övgü aldı ve filmi sinemalarda 6 milyon 442 bin 851 kişi izledi.

23. Arif v 216 (2018) IMDB Puanı: 7,5

G.O.R.A.’da tanıdığımız robot 216’nın dünyaya yerleşmesi ile yaşadığı maceraların anlatıldığı film tam bir Yeşilçam tadında. Çağlar Çorumlu, Zeki Müren rolü ile zirveye çıkarken, Mert Fırat’ı Sadri Alışık, Şükrü Özyıldız’ı Ayhan Işık, Farah Zeynep Abdullah’ı Ajda Pekkan, Murat Arkın’ı da Cüneyt Arkın rolünde izledik. Film salonlara 4.968.462 kişiyi çekmeyi başardı.

24. Ailecek Şaşkınız (2018) IMDB Puanı: 6,5

Selçuk Aydemir, Ahmet Kural, Murat Cemcir üçlüsünün son filminde ekibe Saadet Işıl Aksoy ve Cengiz Bozkurt da katıldı. Gönlünü Komiser Elif’e kaptıran genç ve zengin Ferhat’ın komik yolculuğunu sinemalarda 4.034.858 kişi izledi.

25. Bizim İçin Şampiyon (2018) IMDB Puanı: 8,5

Film, ülkemizde atçılığının en önemli isimlerinden biri olan jokey Halis Karataş’ın gerçek hayat hikayesinden yola çıkıyor. Halis Karataş’ın onunla özdeşleşen atı Bold Pilot’ı ve Begüm Atman ile olan aşkını sinemalarda 2.558.408 kişi izledi.

26. Yol Arkadaşım 2 (2018) IMDB Puanı: 6,3

İlk filmde yol arkadaşı olan Şeref ve Onur’u devam filminde iş ve ev arkadaşı olarak buluyoruz. Oğuzhan Koç ve İbrahim Büyükak’ın başrollerinde olduğu filmi 2 milyon 335 bin 718 kişi izledi.

27. Organize İşler Sazan Sarmalı (2019) IMDB Puanı: 6,1

Yılmaz Erdoğan’ın 2005 yılında çektiği filmin devamı olan Sazan Sarmalı’nın oyuncu kadrosunda Kıvanç Tatlıtuğ, Ezgi Mola, Bensu Soral, Rıza Kocaoğlu, Güven Kıraç, Ahmet Mümtaz Taylan gibi isimler yer alıyor. Kıvanç Tatlıtuğ’un canlandırdığı Sarı Saruhan karakteri büyük beğeni alırken film salonlarda 3.077.140 kişiye ulaşmayı başardı.

Michael Jackson’ın Çocuklara Cinsel İstismarla Suçlandığı Belgesel Leaving Neverland

$
0
0

Popun kralı Michael Jackson 2009’da hayatını kaybetmiş ve hayranlarını yasa boğmuştu. Elbette hayatı efsanevi şarkılarının yanı sıra sansasyonel haberlerle doluydu. Vücudundaki ve yüzündeki değişimlerden çocuklarına, kardeşlerine kadar pek çok konuyla gündeme geldi. Muhtemelen bu haberler arasında en büyük şoku yaşatan çocuk istismarı haberleriydi. İlk kez 1993’te gündeme gelen istismar haberlerinin üstü hızlıca kapatılmıştı. Jackson’ın ölümünün üzerinden yıllar geçse de bu konu kapanmadı ve bir belgesel film haline getirildi. Wade Robson ve James Safechuck Leaving Neverland adlı belgeselde Jackson tarafından tacize uğradıklarını öne sürdü ve yaşadıklarını detaylı bir şekilde anlattı…

Pop müziğin efsanesi, ölümüyle milyonlarca kişiyi yasa boğan Michael Jackson oldukça sansasyonel bir yaşam sürdü

Hayatı boyunca müziğiyle olduğu kadar geçirdiği ameliyatlar, çocukları ve kardeşleriyle olan ilişkileriyle de gündeme geldi

Bebeğini camdan sarkıttığı görüntülerse herkesin aklına kazınmıştı

1993 yılında cinsel istismar suçuyla gündeme geldi. O dönem olayın üstü kapatılsa da 2003 yılında olay mahkemeye taşındı. Dava açılınca Jackson’un meşhur evi Neverland Çiftliği aranmış ve deliller toplanmıştı

O dönem “delil” olduğu için kamuoyuyla paylaşılmayan belgeler bir süre önce açığa çıktı. Jackson’ın banyosunda çıplak çocuk fotoğrafları ev şiddet ve çıplaklık içeren fotoğraflar bulunuyordu

Yıllar sonra bu iddialar tekrar gündeme geldi. O dönem Jackson’ın tacizine uğradığını iddia eden Wade Robson ve James Safechuck çocukluklarında Jackson tarafından tacize uğradıklarını öne sürdüler ve yaşadıklarını detaylı bir şekilde kamera önünde anlattılar

“Leaving Neverland” (Neverland’i Terk Etmek) adlı belgesel yaklaşık 4 saat sürüyor. Jackson’ın “Neverland” olarak bilinen çiftliğinde yaşandığı iddia edilen olaylar mercek altına alıyor

Belgeselde başlarından geçenleri anlatan 36 yaşındaki Robson ve 40 yaşındaki Safechuk, Jackson ile aralarında yaşandığını iddia ettikleri cinsel istismarın tüm detaylarını anlattılar

İkisi de çocukken Jackson’a “aşık olduklarını” hissettiklerini ve Jackson’ın da kendilerini çok sevdiğini düşündüklerini söylüyorlar

Wade, Jackson’ın cinsel istismarının yedi yıl, Robson ise dört yıl sürdüğünü belirtiyor. 2005 yılında çocuk istismarı suçlamasıyla yargılanan ve suçsuz bulunan Jackson’ın mirası ve itibarı bu belgeselle büyük zarar gördü

2005 yılındaki davada o dönemde 22 yaşında olan Wade, mahkemede Jackson lehine tanıklık yapmış ve ifadesinde her ne kadar şarkıcı ile zaman zaman aynı yatakta uyumuş olsa da kendisine uygunsuz şekilde dokunmadığını söylemişti

Belgeselin yönetmeni Dan Reed ise Wade Robson’ın o dönemki ifadelerinin sebebini şu şekilde anlatıyor:


“Wade, ancak mahkemeden beş yıl sonra, kendi oğlu dünyaya geldikten sonra yaşadıklarının ağırlığını fark ediyor. Michael’ın kendisine yaptıklarının tiksindirici olduğunu anlıyor ve bu bir uyanış sürecinin de başlangıcı oluyor”

İlk gösterimi ABD’de Sundance Film Festivali’nde düzenlenen belgesel büyük yankı uyandırdı. Kanada, Avustralya, İrlanda ve Hollanda’daki bazı radyo kanalları bundan sonra Michael Jackson şarkıları çalmayacaklarını açıkladı

Jackson ailesi ise belgeseli “eski ve aksi kanıtlanmış iddiaların yeniden ısıtılıp sunulması” olarak nitelendirdi ve belgeselin ABD’li yapımcı şirketi HBO aleyhine dava açtı

Kaynak: 1 2

Kendini Hikayenin İçinde Bulmak İsteyenlerin İzlemesi Gereken 34 Film

$
0
0

Eğer evde keyifli vakit geçirmek istiyorsak, hele bir de yalnızsak akla ilk gelen seçeneklerden biri film izlemek oluyor. Her ne kadar çevremizdekiler şöyle filmler izle, şu yönetmene bak diye tavsiye verseler de duygusal olarak iyi ya da kötü hissetmemiz film tercihimizi de etkiliyor. Gerçek dünyadan uzaklaşıp kendimizi bambaşka bir hikayenin içinde bulmak istiyoruz. Filmi izlerken “Ne zaman bitecek?” diye düşünmek yerine “Şimdi ne olacak?” diye düşünüyorsak iyi bir hikayenin içinde olduğumuzu anlıyoruz. Elbette zevkler ve renkler tartışılmaz ancak gerek yönetmenin tarzı gerek oyuncuların performansları, en önemlisi hikayenin derinliğiyle kendine çektiğini düşündüğümüz filmleri sizler için derledik…

Güzel düşün, güzel hisset, güzel filmler izle!

1. My Blueberry Nights (Benim Aşk Pastam) – 2007

Hong Kong’lu yönetmen Wong Kar Wai’nin ellerinden çıkan ve yönetmenin izlerini taşıyan film sizleri alıp hikayenin ortasına bırakıyor. Müzikler, renkler, ışıklar ve “an”lar büyüleyici bir bütünlük oluştururken filmde anlatılan her şeyi bizzat hissediyor ve etkileniyorsunuz. Film Elizabeth’in yaşadığı hayal kırıklıklarını ve hayatıyla ilgili önemli bir yol ayrımı sırasında tanıştığı, bir kafede çalışan Jeremy ile olan bağını anlatıyor. Film çok farklı hikayelere de değiniyor ve sizi aslında aynı duygular çevresinde gelişen başka hikayelere de tanık ediyor. Oyuncu kadrosu ise oldukça sağlam; Norah Jones, Jude Law, Natalie Portman, Rachel Weisz, David Strathairn ve Cat Power…

2. Me and Earl and the Dying Girl (Ben, Earl ve Ölen Kız) – 2015

Jesse Andrews’in aynı adlı romanından uyarlanan Me and Earl and the Dying Girl, lise son sınıfta okuyan ve özgüven problemleri olan Greg’in kanser hastası Rachel ile arkadaş olmak zorunda kalmasının ardından yaşananları anlatıyor. Wes Anderson etkilerinin görüldüğü film Alfonso Gomes-Rejon’ın ikinci uzun metraj filmi olma özelliğine sahip. Ayrıca senaryosu da Rejon’a ait.

3. Melancholia (Melankoli) – 2011

Danimarka yapımı Melankoli içinde barındırdığı tür çeşitliliğiyle de dikkatleri üzerine çekip hikayeye izleyiciyi dahil ediyor. Lars von Trier tarafından yazılıp yönetilen filmde yeni evlenen çift Justin ve Micheal’in düğün gününde aile bireylerinin her birinin kendine has problemleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar. Düğün sırasında Melankolia adlı bir gezegenin yörüngeden çıkarak dünyaya doğru gelmesi ise felaketler silsilesini başlatır. Ancak herkesin felaketi kendinedir ve ortada büyük bir psikolojik savaş dönmektedir. Oldukça ilginç bir yapım olan Melankoli seyirciyi sıkıca tutup filmin sonuna kadar sürüklüyor.

4. Revolutionary Road (Hayallerin Peşinde) – 2008

Kate Winslet ve Leonardo DiCaprio’nun Titanic’ten yıllar sonra ilk defa bir araya geldiği Hayallerin Peşinde, aslında tutkulu bir şekilde başlayan ilişkinin geçirdiği evrimi anlatıyor. Richard Yates’in aynı adlı romanından uyarlanan film 1950’lerin Ameirka’sında geçiyor. Aslında kalıplaşmış evliliklere farklı bir bakış açısı getiriyor ve çiftlerin birbirinden kopmadan hayallerinin peşinden gidip gidemeyeceğini sorgulatıyor.

5. The Invisible Guest (Contratiempo) – 2016

Gerilim ve suç kategorilerindeki The Invisible Guest, varlıklı, başarılı ve evli bir iş adamı olan Adrian Doria’nın sevgilisi Laura’yı öldürmekle suçlanması anlatılıyor. Doria ise kendini savunmak için deneyimli avukat Virginia Goodman ile anlaşıyor. Ancak bu hikayede bazı karanlık noktalar olduğu başarılı avukatın gözünden kaçmıyor… Yönetmenliğini Oriol Paulo’nun yaptığı İspanyol yapımı film oldukça sürükleyici bir olay örgüsüne sahip.

6. August: Osage County (Aile Sırları) – 2013

Yaşanan ani bir gelişme ile Oklahoma’daki aile evinde bir araya gelmek zorunda kalan aile bireylerinin aşması gereken pek çok problem vardır. Baba Beverly Weston ortadan kaybolmuştur, ilaç bağımlısı anne Violet Weston ise çocukları için durumu daha da zor hale getirmektedir. Aslında 3 kardeşin de kendi içlerinde aşması ve yüzleşmesi gereken problemler vardır. Bu yüzden tüm süreç yüzleşmelerle dolu bir kaosa dönüşür. Başrollerinde Meryl Streep, Julia Roberts ve Benedict Cumberbatch gibi başarılı oyuncuların yer aldığı film aile kavramının derinlerine iniyor ve herkesin kendinden bir şeyler bulduğu etkileyici bir hikayeye dönüşüyor.

7. Gifted (Deha) – 2017

Fedakar bir dayı ve olağanüstü bir zekaya sahip yeğenin duygu dolu mücadelesini anlatan filmin yönetmen koltuğunda Örümcek Adam’ın da yönetmenliğini yapan Marc Webb oturuyor. Yaşıtlarına göre çok daha zeki olan Mary’i normal bir çocuk gibi büyütmek için uğraşan dayısı Frank kendini bir anda bir velayet savaşının ortasında bulur. Deha, aile ve çocukluk kavramını irdelerken çocuk psikolojisine de eğiliyor.

8. Garden State (Eve Dönüş) – 2004

Psikiyatrist bir babanın yoğun baskılarıyla büyüyen Andrew Largeman annesinin ölüm haberini alır ve evine döner. Yıllar önce bıraktığı kasabasına uyum sağlamaya çalışırken bir yandan da onu baskıyla büyüten babasıyla bir iç savaş vermektedir. Kasabada tanıştığı Sam ise Andrew’in ruhunun derinliklerine inecek ve gerçeklerle yüzleşmesini sağlayacaktır. Yönetmenliğini Zach Braff’ın yaptığı filmin başrollerinde Zach Braff, Natalie Portman, Peter Sarsgaard gibi önemli isimler yer alıyor.

9. Three Billboards Outside Ebbing, Missouri (Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri) – 2017

Vahşi bir cinayete kurban giden kızının katilini arayan ve sert tavrıyla kasabalılar arasında pek de sevilmeyen Mildred (Frances McDormand) olaya dikkat çekebilmek ve polis departmanını katili bulması için harekete geçirmek için yoldaki 3 billborardı kiralar. Kiraladığı billboard’lara verdiği ilanlarla polis departmanı şefi Willoughby’yi (Woody Harrelson) hedef almaktadır. Bu ilanlar tüm kasabayı sinirlendirir ve herkes Mildred’a cephe alır. Oscar adayı filmde anne Mildred’ı canlandıran Frances McDormand 2018 yılında bu rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ına layık görüldü. Film dramayı doruklarda yaşatırken bir yandan hayatın sıradanlığını yüzünüze vuruyor…

10. The Queen (Kraliçe) – 2006

Prenses Diana’nın trajik ve gizemli ölümüyle güçlü kraliyet ailesi adeta sarsılır. Yas tutmak üzere bir süre kapalı kapılar ardında kalsalar da yas tutan halk Kraliyet Ailesi ve İngiliz hükümetinin tepkisini ve yapacaklarını merak ediyordur. Kraliçe’nin yapacağı açıklama bu noktada oldukça kritiktir. Film, günümüzde de gizemini koruyan Prenses Diana’nın ardından yaşananlara farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Aynı zamanda esprili bir dille aykırılık kavramını irdeliyor. Filmde Kraliçe’yi canlandıran Helen Mirren, başarılı performansıyla En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ına layık görüldü.

11. Good Time (Soygun) – 2017

Robert Pattinson’ın başrolünde yer aldığı Good Time, neon renkleri ve atmosferiyle tam olarak izleyiciyi içine çeken etkileyici filmlerden biri. Film, bir banka soymaya kalkışan kardeşler Connie ve Nick’i anlatıyor. Soygunda Nick yakalanırken Connie kaçmayı başarıyor. Nick’in oldukça kötü bir hapishaneye götürüldüğünü öğrenen Connie, onu kaçırma planları yaparken işler çok daha karmaşık bir hal alıyor. Safdie kardeşlerin yönetmenliğini yaptığı filmde Robert Pattinson başarılı performansıyla alkışları topluyor.

12. Mandariinid (Mandalina Bahçesi) – 2013

Gürcistan sinemasının en çarpıcı filmlerinden biri olan Mandariinid, izleyiciyi 90’lara Gürcü-Abhaz savaşının başladığı yıllara götürüyor. Savaş ve yıkımın başlamasının ardından herkes köyünü terk ederken geçimlerini ve umutlarını mandalina bahçelerine bağlayan Ivo ve Margus köyde kalan son iki kişi olur. Köyde buldukları karşı saflarda savaşan iki yaralı askere bakarak iyileşmelerine yardım ederler. Bu noktada akla “Bu kimin savaşı?” sorusu gelirken yönetmen Zaza Urushadze’in insanlığa bir çağrı ve barış çığlığı attığını iliklerinize kadar hissedeceksiniz.

13. Er Ist Wieder Da (O Geri Döndü) – 2015

Timur Vermes’in çok satan romanından sinemaya uyarlanan Er Ist Wieder Da, “Hitler günümüz Almanya’sında uyansa ne olurdu?” sorusuna cevap arayan bir komedi filmi. Bir yandan oldukça eğlenceli bir komedi filmiyken bir yandan gerçekleri yüzümüze vurup politik göndermeler yapan filmin yönetmenliğini David Wnendt yapıyor. O Geri Döndü’de günümüze gelen Hitler’i ise Oliver Masucci canlandırıyor. Klasiklerden sıkılıp farklı ve eleştirel bir şeyler izlemek isteyenlerin ilk seçeneği olmaya aday.

14. Stalingrad – 1993

Almanya yapımı dram-savaş filmi Stalingrad El Alameyn Muharebeleri’nde görev yapmış ve dinlenmeleri için İtalya’ya sevkedilen bir taburun savaşmak için Stalingrad Muharebesine gönderilmesini ve orada nasıl gönülsüz bir şekilde savaştıklarını anlatıyor. Filmin yönetmeni ise Joseph Vilsmaier.

15. Locke – 2013

Tom Hardy’nin başrolünde yer aldığı Locke tek mekanda, Ivan Locke’in arabasında geçiyor. İşinde oldukça başarılı olan Ivan Locke araba yolculuğu sırasında hayatını ve tüm geçmişini sorgulamasına yol açan bir haber alır. Bir yandan işiyle ilgili bir krizi çözmeye çalışan Locke hayatının en zor sınavıyla karşı karşıyadır. Steven Knight’in yönetmenliğini yaptığı film hikayeyi metaforlarla zenginleştiriyor ve tüm film tek mekanda geçtiği halde heyecan bir an olsun bitmiyor.

16. The Man from Earth – 2007

Başrolünde David Lee Smith’in oynadığı film, uzun yıllardır bir üniversitede tarih profesörlüğü yapan John Oldman esrarengiz bir şekilde işinden ayrılıp başka bir şehre taşınmaya karar verir. Ancak neden böyle ani bir karar verdiğini merak eden arkadaşları profesörün evine gelince asıl sebebi açıklamak zorunda kalır. Ancak söyledikleri o kadar gariptir ki arkadaşları profesörün delirmiş ya da kendilerini sınıyor olduğunu düşünür. Çünkü doğruyu söylüyor olma ihtimali akıllarını kaçırmalarına sebep olabilecek kadar gariptir. Tek mekanda geçen film hiçbir efekte ihtiyaç duymayan güçlü bir bilim kurgu filmi aslında. Kendini hikayeye kaptırırken ilginç bir film deneyimlemek isteyenlere önerilir.

17. Drive (Sürücü) – 2011

Son dönemin başarılı yönetmenlerinden Nicholas Winding Refn’in 2011 yapımı suç filmi Drive, gündüzleri dublörlük yapan geceleri ise iyi araba kullandığı için soygunlarda sürücülük yapan adama odaklanıyor. Ancak film işlenen suçlardan çok sürücünün apartmanında küçük oğluyla yaşayan Irene ile olan bağını irdeliyor. Hikaye, Irene’nin kocasının hapisten çıkmasıyla ivme kazanıyor. Kimileri Drive’ı bayıla bayıla izlerken kimileri filmde içine çeken bir an bulmakta zorlanıyor. Ancak filmin çoğunlukla deneyimlerden ve içine sokan anlardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Hele Ryan Gosling’i seviyorsanız Carey Mulligan ile birleşen yeteneklerinin ortaya çıkardığı sahneleri mutlaka görmelisiniz.

18. Manifesto – 2017

Manifesto belki de bugüne kadar izleyeceğiniz en ilginç filmlerden biri olmaya aday. Filmde Oscar ödüllü Cate Blanchett birçok farklı disipline ait sanatçı ve düşünüre ait manifestoları 13 farklı karaktere bürünerek anlatıyor. Filmin yönetmenliğini ise Julian Rosefeldt yapıyor. Film, yönetmenin 13 ekranlı bir entalasyonunun 93 dakikalık bir film kurgusuna dönüştürülmüş hali.

19. Aus dem nichts / In The Fade (Paramparça) – 2017

2017 Cannes Film Festivali’nde büyük ödül Altın Palmiye için yarışan Fatih Akın filmi Paramparça, ailelerinin rızası olmadığı halde Kürt Nuri Şekerci ile evlenen Katja’nın hikayesini anlatıyor. İkili oğullarıyla beraber bir aile olmaya çalışıyorken Nuri ve 6 yaşındaki oğlu bir terör saldırısı nedeniyle hayatını kaybeder. Katja’nın bundan sonraki en büyük amacı ise oğlunun ve eşinin ölmesine neden olan saldırının sebebini öğrenmektir. Fatih Akın’ın en başarılı filmlerinden biri olarak gösterilen Paramparça, aynı zamanda Altın Küre’de Yabancı Dilde En İyi Film ödülüne layık görüldü.

20. The Lobster – 2015

Distopik hikayeleri sevenler için muhteşem bir seçenek olan The Lobster, yalnız ve ilişkisi olmayan kişilerin tutuklandığı alternatif bir geleceği anlatıyor. İlişkisi olmayanların hapsedildiği korkunç bir otelde olan Colin Farrell’in kendine uygun bir eş bulmak için 45 günü vardır. Bu süreyi aşanlar, kendi seçecekleri bir hayvana dönüştürülmekle cezalandırılırlar. Farrel da süreyi aşarsa dönüşeceği hayvanı ıstakoz olarak seçer. Çünkü ıstakozlar uzun süre yaşarlar ve cinsel güçlerini hiç kaybetmezler. Cannes Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen filmde Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos, aşkın tanımını oldukça ilginç bir şekilde yapıyor.

21. Shape of Water (Suyun Sesi) – 2017

Oscar ödül törenine 13 adaylık ve En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Prodüksiyon Tasarımı ve En İyi Film Müziği ödülleriyle damga vuran Shape of Water, 1963 yılında Amerika’da gizli bir devlet laboratuvarında geçiyor. Laboratuvarda temizlikçi olarak çalışan Elisa’nın hayatı arkadaşı Zelda’nın yaptığı deneyi keşfetmesiyle tamamen değişecektir. Yönetmenliğini Guillermo del Toro’nun yaptığı filmin başrolünde Sally Hawkins, Doug Jones, Michael Shannon ve Octavia Spencer yer alıyor.

22. Spotlight – 2015

2016 yılında En İyi Film Oscar’ını alan Spotlight, oldukça sürükleyici bir film. Tom McCarthy’ın yönetmenliğini yaptığı film yaşanan bir olayı beyaz perdeye aktarıyor. Filmde Boston Globe gazetesinin araştırmacı gazeteci ekibi Spotlight’ın Katolik Kilisesi’ndeki taciz iddialarıyla ilgili eski defterleri açarak olayı aydınlatması işleniyor. Filmin başrolünde Rachel McAdams, Mark Ruffalo, Michael Keaton, Liev Schreiber ve John Slattery gibi oldukça önemli oyuncular yer alıyor.

24. Manchester by the Sea (Yaşamın Kıyısında) – 2016

Eğer hem durgun hem de bir o kadar sürükleyici bir film izlemek istiyorsanız Manchester by the Sea muhteşem bir seçenek olabilir. Film, kapıcılık yapan ve neredeyse hiç konuşmayan Lee Chandler’ın büyüdüğü kasabadan aldığı bir telefon sonrası yaşamak zorunda olduğu yüzleşmeyi anlatıyor. Kasabaya istemeyerek de olsa giden Chandler, travmatik olaylar yaşayacak bir yandan sorumluluklarıyla yüzleşecektir. Oldukça derin ve etkileyici hikayesiyle Manchester by the Sea’nın başrolünde Casey Affleck ve Michelle Williams yer alıyor.

25. Brooklyn – 2015

1950’li yıllarda New York’ta geçen hikaye İrlandalı genç bir kadının annesini geride bırakmak pahasına Amerikan rüyasının peşinde göç etmesini anlatıyor. New York’ta tanıştığı Tony ise en büyük aşkı olacaktır. Ancak gelen bir haberle birkaç haftalığına İrlanda’ya dönmek zorunda kalan Ellis bu noktada iki hayatı arasında bir seçim yapacaktır. Filmde Ellis karakterini başarılı ve genç oyuncu Saoirse Ronan canlandırıyor.

26. Room (Gizli Dünya) – 2015

Room, uzun süre hafızanızdan silinmeyecek hem sürükleyici hem de oldukça dramatik bir film. Yönetmenliğini Lenny Abrahamson’ın yaptığı filmde henüz 17 yaşındayken Old Nick adlı bir adam tarafından kaçırılan ve 7 yıldır bir odanın içinde tutulan 24 yaşındaki Joy’un hikayesi anlatılıyor. Hikayenin bir diğer ortağı ise Joy’un uğradığı tecavüzler sonucu doğan 5 yaşındaki Jack Dokunaklı hikayesiyle gözünüzü kırpmadan izleyeceğiniz Room’da Joy’u canlandıran Brie Larson bu performansıyla En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ına layık görüldü.

27. Hidden Figures (Gizli Sayılar) – 2016

Eğer sıkı bir kadın mücadelesi izlemek istiyorsanız Katherine G. Johnson, Dorothy Vaughan ve Mary Jackson’ın tarihte gün ışığına çıkmamış hikayelerine odaklanan Gizli Sayılar’ı izleyebilirsiniz. Filmde ABD’nin NASA’nın üzerindeki yörüngeye bir astronot gönderme konusundaki baskısı anlatılırken NASA’da çalışan 3 siyahi kadının başarılarına ve mücadelesine tanık oluyoruz. Siyahi kadınlar oldukları için geride bırakılan 3 kadın Dünya yörüngesine çıkan ilk Amerikalı astronot John Glenn’in başarısında büyük rol oynayacaklardır. Filmde 3 başarılı kadını Taraji P. Henson, Janelle Monáe ve Octavia Spencer canlandırıyor.

28. The Light Between Oceans (Hayat Işığım) – 2016

M.L. Stedman’ın aynı adlı romanından uyarlanan Hayat Işığım, Çanakkale Savaşı’nda 4 yıl boyunca savaşan Tom Sherbourne ve sevgi dolu eşi Isabel’in hikayesini anlatıyor. Savaştan döndükten sonra eşiyle kıyıdan yarım gün uzaklıktaki bir Janus Kayası’nda bulunan deniz fenerinde çalışan Tom ve eşinin bir türlü çocuğu olmaz. Ancak bir mucize olur ve Isabel, yaşadıkları yerde bir bebek sesi duyar. Genç bir adamın cesediyle yan yana olan birkaç aylık bebeği dalgalar bir tekne içinde kıyıya vurmuştur. Çift bebekten kimseye bahsetmeyip sahiplenmeye karar verirler ancak bu hayatlarını değiştirecek karar olacaktır.

29. Silver Linings Playbook (Umut Işığım) – 2012

Eski tarih öğretmeni Pat Salitano, karısı tarafından terk edildikten sonra mahkeme kararıyla 8 ay boyunca bir rehabilitasyon merkezine kapatılır. Çıktığında ise tek amacı hayatına çeki düzen verip karısını geri kazanmaktır. Ancak bir aile yemeğinde tıpkı kendisi gibi hayatı darmadağın olmuş Tiffany ile tanışır. İkili bir iyilik karşılığında birbirlerine yardım ederken birbirlerini daha yakından tanımaya başlarlar. Başrolünde Bradley Cooper ve Jennifer Lawrence’ın rol aldığı film izleyenlere oldukça gerçekçi ve naif bir hikaye sunuyor.

30. Joy – 2015

Küçüklüğünden beri hayal gücü yüksek olan ve yeni şeyler üretmek için tutku duyan Joy, büyüdüğünde işlerin hiç de hayal ettiği gibi gitmediğini görür. Hayatın gerçekleriyle ve zorluklarıyla yüzleştikten sonra hayallerini bir kenara bırakıp boşandığı eşi, sorumlulukları, çocuklarıyla normal bir hayat yaşamaya çalışır. Ancak bir gün hiçbir zaman benimseyemediği bu “normal” hayat canına tak eder ve büyük işler başarabilmek için mücadele etmeye hazırlanır. Bunu yapabilmesi içinse herkesi karşısına alması gerekecektir. Gerçek bir hikayeden uyarlanan filmde Joy’u Jennifer Lawrence canlandırıyor.

31. La cara oculta (Gizli Oda) – 2011

Sevgilisi Belen’le birlikte yaşayan Adrian yetenekli bir orkestra şefidir. Ancak sevgilisi Belen’in bir mesajla onu terk etmesi ve bir anda ortadan kaybolması her şeyi yerle bir eder. Ortadan kaybolan Belen’i ne kadar arasa da bir türlü bulamayan Adrian hayatına devam eder. Ancak gerçekler yıllar sonra ortaya çıkacaktır. Andrés Baiz’in yönetmenliğini yaptığı film İspanya yapımı.

32. Holiday (Tatil) – 2011

Aşktan yana büyük hayal kırıklığına uğrayan iki kadının yolu hiç beklenmedik bir şekilde kesişir. Bir internet sitesi aracılığıyla yaşadıkları evleri takas etmeye karar veren iki kadın, Iris ve Amanda hayatlarının dönüm noktasını bu tatil sırasında yaşayacaklardır. Filmin başrolünde Jude Law, Cameron Diaz, Kate Winslet ve Jack Black yer alıyor.

33. Gone Girl (Kayıp Kız) – 2014

5. evlilik yıldönümlerinde karısı aniden kaybolunca en büyük şüpheli olarak görülen Nick, hem polis hem de karısı Amy’nin ailesi için suçludur. Olay basına yansır, polis seferber olur ancak Amy bulunamaz. Nick üzerindeki şüpheler ise artmaktadır. Gizem dolu sürükleyici film Gone Girl nefesinizi tutarak izleyeceğiniz filmler arasında yer alıyor. Başrolünde ise Ben Affleck ve Rosamund Pike oynuyor.

34. The Fountain (Kaynak) – 2006

The Fountain, bir adamın sevdiği kadını kurtarmak için üç farklı zaman diliminde verdiği mücadeleyi anlatıyor. Aynı adam 15. yüzyılda İspanya’da Tomas, 15. yüzyılda günümüzde kanserli eşini kurtarmaya çalışan Tommy Creo ve 25. yüzyılda, astronot olan Tom. Yönetmenliğini Darren Aronofsky’ın yaptığı filmde esas adamı Hugh Jackman canlandırıyor.

Distopik Bilim Kurgu Filmlerinde Karşımıza Çıkan 8 Önemli Mimari Yapı

$
0
0

Sinema, özellikle de bilim kurgu türü ve ünlü mimari yapılar arasında eski ve çoğu zaman karanlık bir dostluk vardır. Gölgelerin nedeniyse bilim kurgunun sıklıkla distopik bir gelecek tablosu çizmesi ve mimarinin çevresel etkinin en somut göstergelerinden biri olması. “Otomatik Portakal”ın brutal havasına cuk oturan brutalist mimari örneği Brunel Üniversitesi Amfi Binası ya da “12 Maymun”un ezici, ilikleri donduran bir tecrit hissi veren terk edilmiş Eastern State Hapishanesi gibi.
Bu güzide mekanlarımızı incelemeye geçmeden önce yüksek dozda spoiler verdiğimizi belirterek sizi distopik dünyaların distopik mekanlarına götürelim…

1. Otomatik Portakal – Brunel Üniversitesi Amfi Binası, Londra



Büyük usta Anthony Burgess’in 1962 tarihli kült romanı “Otomatik Portakal”ı bir başka büyük ustanın, yani Yönetmen Stanley Kubrick’in gözünden izliyoruz:
Distopik bir gelecekte İngiltere. Başkahraman, daha doğrusu anti kahraman, klasik müzik hayranı bir sosyopat olan Alex (Malcolm McDowell). Çetesiyle beraber sırf eğlencesine yaptıkları kötülükleri tecavüz ve cinayete kadar götürünce yakalanıyor ve devlet eliyle kullanılan deneysel bir rehabilitasyon metodunun ve Karma’nın oyuncağı olarak buluyor kendini.
Alex’in tedavi gördüğü “Ludovico Tıp Merkezi” olarak karşımıza çıkan Brunel Üniversitesi Amfi Binası ise İngiliz mimarlar Sir Richard Sheppard ve John Stillman tarafından brutalist stilde tasarlanmış ve 1968’de inşa edilmiş.
Adını, Fransızca “béton brut” yani “çıplak beton”dan alan Brutalizm akımı ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da ortaya çıkmış ve 50’ler ve 70’ler arasında altın çağını yaşamıştı. Beton ve diğer koyu renkli işlenmemiş malzemeler, boyasız çelik ve cam kullanımı, tekrar eden geometrik şekiller ve devasa boyutlu yapılarıyla öne çıkan bu mimari stil birçokları tarafından soğuk ve ruhsuz bulunsa da oldukça güzel örnekleri mevcut.

2. Otomatik Portakal – Jaffe (Skybreak) Evi, Londra



Alex ve arkadaşlarının en rezil suçlarını işledikleri, Mrs. Alexander’a tecavüz edip yazar kocasını felçli bırakacak şekilde vahşice dövdükleri evdeyiz. İngiltere’nin ve dünyanın en önemli mimarlarından Sir Norman Foster’ın ilk projelerinden biri olan Jaffe Evi, ilk ofisi Team 4 ve Mimar Richard Rogers ile beraber tasarlanmış.
Ana kütlesini kesitte üç bölüme ayıran kot farklarını manzara ve gün ışığından maksimum şekilde faydalanmak ve farklı fonksiyondaki mekanları birbirinden ayırmak için kullanan, kayan panellerin ayırdığı esnek planıyla öne çıkan yapı 1965’de tamamlanmış.

3. 12 Maymun – Eastern State Hapishanesi, Philadelphia



Yönetmen Terry Gilliam, Chris Marker’ın 1962 tarihli deneysel kısa filmi “La Jetée”den esinlendiği “12 Maymun”da post apokaliptik bir gelecek sunuyordu: Bir hastalık dünyanın neredeyse tamamen sonunu getirmek üzere, bunu önlemek içinse tek çare geçmişe gitmek. Görev için seçilen kahramanımız mahkum Cole (Bruce Willis) test edilmemiş bir metot yardımıyla 2043’den 1990’lara gönderiliyor.
Zaman seyahati sonunda konuk olduğu ve Jeffrey (Brad Pitt) ile tanıştığı akıl hastanesi olarak gördüğümüz yapı ise Philadelphia’nın terk edilmiş ünlü hapishanesi Eastern State.
Yapıldığı dönemde Amerika’nın en pahalı binası olan yapı, İngiliz Mimar John Haviland tarafından bir tekerlek şeklinde, bir merkez yapı ve bu merkezden ışınsal olarak dağılan yedi hapishane bloğu şeklinde tasarlanmış. Bu yapı grupları da yüksek duvarlar ve heybetli bir giriş binasıyla çevrelenmiş. Ortaya çıkan sonuç ise gotik, kalemsi, vakur ve ürkütücü.
17. yüzyıl ortalarında İngiltere’de kurulmuş bir Hristiyan kardeşliği olan Quakers hareketinin yarattığı Eastern State, 19. yüzyılın yozlaşmış, hastalık dolu hapishanelerine karşı sözde insancıl bir alternatif olarak sunulmuş ve 1829’da açılmış. Askeri tecrit ortamındaki tutuklular, kendilerine verilen bir İncil dışında herhangi bir şeye sahip olmadan, hiçbir insanla iletişim kurmadan geçirmişler günlerini. Suç işleyenleri doğal masumiyetlerine döndüreceği savunulan bu metot, mahkumların çoğunun delirmesine sebep olmuş. 1929’da sekiz ay boyunca misafir olan Al Capone ise pek etkilenmemiş gerçi…
1971’de kapatılıp kamuya açıldığından beri paranormal araştırmacıların ve fotoğrafçıların ilgi odağı olan yapı, bir süredir Halloween partileri, resim sergileri ve sanat enstalasyonlarına ev sahipliği yapıyor. Eğer hayalet peşinde gezmek isterseniz, 21.00 – 01:00 saatleri arası kişi başı 105 dolar olarak ücretlendiriliyor. 5-15 kişilik gruplar alınıyor.

4. Azınlık Raporu – Ronald Reagan Binası, Washington D.C



Ünlü bilim kurgu yazarı Philip K. Dick’in 1956’da kaleme aldığı “Azınlık Raporu” hikayesiyle aynı adı taşıyan Steven Spielberg uyarlamasındayız: Yıl 2054, yer Washington DC. Potansiyel suçluları psişik bir teknoloji kullanarak daha suçu işlemeden tespit eden ve cezalandıran, 1984’ün Büyük Ağabey’i esanslı polis teşkilatının meşhur merkezi duruyor karşımızda.
Neredeyse 344.000 metrekarelik alanıyla ülkenin Pentagon’dan sonraki en büyük federal yapısı olan Ronald Reagan Binası, hükümet ofisleri ile uluslararası bir kültür ve ticaret merkezinden oluşan bir kompleks aslında. Birçok federal binanın yerleştiği dev bir üçgen parselin son kalan boşluğuna inşa edilmiş. Alman asıllı Amerikalı Mimar James Ingo Freed tarafından çevresiyle uyumlu olacak şekilde, 1920’ler ve 30’ların Neoklasik stilinde tasarlanan yapının dış cephesinde kireç taşı kaplama ve kızıl kiremit gibi geleneksel malzemeler kullanılırken, iç mekanlar tamamen zıt şekilde, oldukça modern bir havada düzenlenmiş.
Bol süslemeli Rokoko etkisine tepki olarak 18. yüzyıl ortalarında doğan ve Antik Yunan ve Roma mimarisinin anıtsal havasından esinlenen Neoklasik akım, Roma İmparatorluğu’na hayran olan Hitler’in Nazi Almanyası için de biçilmiş kaftan olmuştu. Tıpkı “Azınlık Raporu”nun totaliter havasına harika şekilde uyum sağlayan Ronald Reagan Binası gibi.

5. Bıçak Sırtı (Blade Runner) – Bradbury Binası, Los Angeles



Ridley Scott’un 1982 tarihli kült klasiği “Blade Runner” da bir başka Philip K. Dick uyarlaması. Yazarın 1968 tarihli “Do Androids Dream of Electric Sheep?” romanından uyarlanan film, göğü nükleer serpinti bulutuyla kaplanmış, yarı terk edilmiş, distopik bir San Francisco’da geçiyor. Yıl 2019, neredeyse tamamen insana benzeyen ve dört yıl ömürle sınırlandırılmış androidlerden birkaçı haklı şekilde varoluşlarını sorgulayarak mevcut sistemin dışına çıkmışlar. Onları avlamakla görevlendirilen emekli avcı ya da diğer deyişle “Blade Runner” Rick Deckard’ın (Harrison Ford) maceralarını ve bu süreçte yaşadığı ahlâkî krizi izliyoruz.
Film karakterlerinden genetik tasarımcı J. F. Sebastian’ın yaşadığı harap, post apokaliptik apartman ise 1893’de, Hollywood öncesi Los Angeles’da yapılmış olan Bradbury Binası. Mütevazı Romanesk cephesinden öte, Viktorya tarzı beş katlı geniş ve aydınlık iç avlusu, açık kafesli asansörleri ve ferforje telkari bezemeleriyle anılıyor. Binanın sahibi milyoner Lewis L. Bradbury, tasarımı teslim eden Mimar Sumner Hunt’ı kovarak sözde daha iyi anlaştığı Tekniker George Wyman ile devam etmiş projeye…
Yazarın Notu: Sean Young çok hoş.

6. Bıçak Sırtı (Blade Runner) – Ennis Evi, Los Angeles



Hâlâ “Blade Runner”dayız. Amerikalı efsane mimar Frank Lloyd Wright’un meşhur Ennis Evi, kahramanımız Rick Deckard’ın apartman dairesi rolünde.
Wright’ın modern, geometrik ve zamansız tasarım anlayışı ile Maya mimarisine duyduğu sevginin birleşimi olan tapınak görünümlü yapı, bizmut kristali benzeri dokuya sahip bloklarla bezeli. Muhteşem Los Angeles manzarasına bakan bir tepede, İş Adamı Charles Ennis ve eşi Mabel için 1924’de inşa edilmiş.
Ennis Evi, “İkiz Tepeler”in bazı sahnelerinde gözümüze çarpan pembe dizi “Aşka Davet”in de çekildiği yer.
Ayrıca 1959 yapımı “House on Haunted Hill”de korku filmlerinin unutulmaz oyuncusu Vincent Price ve misafirlerini konuk etmiş, “Vampir Avcısı Buffy”deyse Angelus, Spike ve Drusilla’nın malikanesi olarak karşımıza çıkmıştı.
Yakın zamanda restore edilen yapı şu an satılık, 23 milyon dolarınız varsa acele edin.

7. Son Umut (Children of Men) – Tate Modern, Londra



Zaman yolculuğuna devam. 2027 yılındayız, tüm insanlık kısırlaşmış, on sekiz yıldır hiçbir doğum olmamış (Aslında harika olmuş ama neyse) ve bilim, olan biteni açıklayamaz halde. Geçmişte yaşanan nükleer savaşlar, hava kirliliği, doğal çevreye verilen büyük zararlar, başını alıp giden terörizm derken, İngiltere ve diğer varlıklı ülkelere yığılan göçlerle şekil almış distopik bir dünya var önümüzde. Yaşanan tüm bu kaosun içinde, genç bir göçmen kızcağız mucize eseri hamile kalıyor fakat güvenliğinin sağlanması ve denizdeki bir sığınağa ulaşması gerekli. Yardımsa hayatında oldukça zor günler geçirmekte olan eski politik aktivist Theo Faron’dan (Clive Owen) geliyor.
Bir yandan kendi şeytanları ve geçmişiyle yüzleşirken diğer yandan dünyanın son umudunu korumaya çalışan Theo’nun macerasına ortak olduğumuz film, 2006 yapımı “Children of Men”. P. D. James’in 1992 tarihli aynı adlı romanından uyarlanmış.
Theo, hükümette önemli bir yeri olan ve sanat eserleri için Nuh’un Gemisi sayılan bir galerinin yönetiminden sorumlu kuzeni Nigel’ı ziyaret ettiğinde, Londra’nın iki önemli mimari yapısının birleşimiyle yüz yüze geliyoruz.
Bunlardan bir tanesi, devasa türbin salonunu gördüğümüz Tate Modern. 2000 yılından beri Londra’nın sanatsal, kültürel ve sosyal yaşamına ilham veren yapı, 1940’ların sonunda İngiliz Mimar Sir Giles Gilbert Scott tarafından tasarlanan ve 1981’e kadar çalışmaya devam eden Bankside Elektrik Santrali aslında. Art Deco stili yapının yeniden kullanımı için açılan uluslararası yarışmanın galipleri İsviçreli Herzog & de Meuron olmuş. Yapıyı, tarihi kimliğini eksiltmeden, hafifçe elden geçirerek modern bir kamusal sergi alanı yaratmışlar. Binanın dış cephesinde yaptıkları en büyük değişiklik ise yüksek baca ve koyu renkli tuğla cepheye kontrast olacak şekilde, çatı boyunca uzanan iki katlı yarı saydam bir cam kutu eklemek olmuş.
Yazarın notu: Herzog & de Meuron, Tate’in 2016’da açılan ek binası “Switch House”u da tasarlamışlardı. (Switch demişken ayıp şeyler gelmesin aklınıza.)

8. Son Umut (Children of Men) – Battersea Elektrik Santrali, Londra



“Children of Men”deki sanat kompleksinin diğer parçası da aynı şekilde Art Deco stili bir santral. Sir Giles Gilbert Scott ve J. Theo Halliday tarafından tasarlanan Battersea Elektrik Santrali, Avrupa’nın en büyük tuğla binası olduğu gibi İngiltere’nin de en meşhur yapılarından. Şu an yeniden yapılandırma sürecinde olan bina, George Orwell klasiği “1984”ün 1984 tarihli sinema uyarlamasında başkahraman Winston Smith’in (Rahmetli “War Doctor” John Hurt) yaşadığı “Victory Mansions” olarak da karşımıza çıkmıştı.

Filmin bu sahnesindeki bacalar, balon domuzcuk ve Pink Floyd referansı için sizi buraya alalım.

Kaynak 1 2 3 4 5 6 7 8 9


Game Of Thrones’un Final Sezonu Fragmanında Gözden Kaçırmış Olabileceğiniz Her Şey

$
0
0

Game Of Thrones hayranlarının merakla, heyecanla, sabırsızlıkla bekledikleri final sezonunun fragmanı sonunda yayınlandı. Dünya tarihinin belki de en çok izlenen dizisinin son 6 bölümüne dair ipuçları barındıran fragman, forumlarda konuşulan teorilerle de gündemden düşmüyor. Hayranlarının merakla beklediği Game Of Thrones’un final sezonu fragmanına dair gözden kaçırmış olabileceğiniz detayları sizin için derledik. Dizinin final sezonunu bilmesek de başarılı tahminlerle spoiler vermemiz olası.

Fragmanın ilk saniyelerinde yüzünde kanla Winterfell’e benzeyen bir yerde koşan Arya Stark, elindeki ejderha camından yapılmış hançerle Night King’i bekliyor olabilir

Arya birisini öldürmüş ve yakalanmamak için kaçıyor olabilir. Belki de daha kötüsü, Akgezenler bir şekilde Stark kalesini çökertmiş olabilir. ‘’Ölümü biliyorum, onun birçok yüzü var.’’ diye fısıldayan Arya’dan sonra askerlerle birlikte Sör Davos ekrana yansıyor. Devamında da Varys, Gilly ve oğlu Sam, Winterfell’in sığınaklarında gizlenmiş vaziyette karşımıza çıkıyor. Akgezenler’in bölgeyi ele geçirmiş olması olası.
Sonrasında ”Sıradakini bekliyorum.’’ diyen Arya, Night King’i ya da listesindeki diğer isimler olan Cersei’yi ve The Hound’u kastediyor olabilir. Elinde ejderha camından yapılmış hançer tutuyor olması, beklediğinin Night King olma ihtimalini güçlendiriyor.

Lekesizler’den daha güçlü bir ordu kurmak için asker toplayan Cersei

Theon Greyjoy’un amcası Euron Greyjoy’u paralı asker toplamaya gönderen Cersei, Daenerys Targaryen’in Lekesizler ordusuna denk bir ordu kurma peşinde. Westeros’ta oturup sinsi planlar kurmaya devam eden Cersei, herkesi yok edecek güçlü bir ordu kurabilir.

En son Akgezenler’in ele geçirdiği ejderhanın duvara saldırmasından sonra kaçarken gördüğümüz Edd, Tormund ve Beric yaşıyor ve savaşa hazır

Game Of Thrones’ta Kuzey’in üçlüsünü en son kaçarken görmüştük. Final sezonunda geri dönen ekip, Akgezenler’e karşı verilecek savaşta etkin bir role sahip olabilir.

Bran Stark, diğer adıyla üç gözlü kuzgun, Sam Tarly’e seslenerek Game of Thrones final sezonunda Sam’den bir şeyler bekleyeceğimize dair fikir veriyor

Kuzgun’un Sam’e söylediği ‘’Yaptığın her şey seni buraya, şu an olduğun yere getirdi. Ait olduğun yere.’’ sözleri, Sam’in de yeni sezonda etkin rol alacağına işaret ediyor. Jon Snow’un ailesine dair dedikoduları çözmeye çalışan Sam, sonunda Winterfell’e varmış ve Snow – Khaleesi ikilisine gerçekte kim olduklarını söylemiş olabilir. Yeri gelmişken ikilinin güçlü ordusu da Winterfell’de gözüküyor. Game of Thrones final sezonu fragmanında ejderhaya bir bakış atan Sansa Stark da oldukça şaşkın gözüküyor.

Jon Snow’un söylediği gibi: Geliyorlar. Düşman durmuyor, yorulmuyor, hissetmiyor

Game of Thrones final sezonu, belki de ekranların en büyük savaşıyla tüm karakterlerin etkin rol alacağı bir sezon olabilir.

Jamie Lannister yaşam için savaşacağına söz verdiğini ve bu sözü tutacağını söylüyor

Bu cümleleri kime kurduğunu bilmiyoruz. Aslında Lannisterlar hakkında kesin olarak bildiğimiz tek şey, borçlarını ödedikleri. Yine de bu cümlelerin muhatabı Starklar’dan biri olabilir. Sıkı bir geçmişe sahip olan iki aileyi Jamie’nin bir araya getirmek ya da sindirmek istediğini biliyoruz. Elbette, Lannister çatısı altında.

Jon Snow ve Khaleesi birlikte ejderhalara binip bir tura çıkar mı dersiniz

İtiraf edelim, hepimiz Jon Snow’un ejderhayı süreceği günü bekliyor. Fragmanda ejderhaların yanına fazlaca yaklaşan ikilinin sıradaki hamlesi, zaten iki tane kalmış ejderhalarla kısa bir gezintiye çıkmak olabilir. Kış gelmeden önce sevgiliyle hafta sonu at çiftliğine gidip biraz gezintiye çıkmak gibi mesela. Keyifli bir aktivite değil mi?

Akgezenler’e ait bir atın toynaklarının arasından gördüğümüz savaş sahnesi, yeni sezonda birden fazla büyük savaş olacağına işaret ediyor

Game Of Thrones efsanesinin final sezonunda bolca savaş sahnesi izlemeye hazır olun. Tyrion Lanniester’ın da görüldüğü savaş sahneleriyle birlikte final sezonu, Game Of Thrones dizisinin en kanlı sezonu olabilir. En büyük savaşın Akgezenler’e karşı yapılacağını hesaba katarsak kansız bir sezon da olabilir elbette. Ölümsüzlerle ölümlülerin savaşı olduğunu düşününce can kaybı da olmayabilir. Neyse, tarif etmesi zor şeyler. En iyisi 14 Nisan’da yayınlanacak yeni sezonun ilk bölümünü bekleyelim.

Kaynak:1

Heyacanlandıran Programıyla Sinamaseverlerle Buluşmaya Hazırlanan 38. İstanbul Film Festivali

$
0
0

Her yıl İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen, en sevilen sinema etkinliklerinden İstanbul Film Festivali, bu yıl 38. kez sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Bu yıl 5-16 Nisan tarihleri arasında sinamaseverlerle buluşacak olan festivalde Türkiye ve dünya sinemasının en nitelikli ve başarılı örneklerinin yanı sıra söyleşiler ve atölyeler gibi birçok etkinlik yer alıyor. Heyecanlandıran zengin programı ve diğer tüm detaylarıyla şimdiden ilgimizi cezbeden festivalin detaylarını yazımızda bulabilirsiniz…

Şehrin heyecanla beklenen sinema etkinliği İstanbul Film Festivali bu yıl 38. kez sinamaseverlerle buluşuyor. Festival bu yıl 5-16 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek

Oldukça zengin festival programında 175 uzun metrajlı ve 11 kısa film yer alıyor. Festival kapsamında 12 gün boyunca, 19 bölümde 45 ülkeden 187 yönetmenin toplam 186 filmi gösterilecek

Elbette konuk yönetmen ve oyuncuların katılımıyla gerçekleştirilecek sohbetler, atölyeler, konserler ve özel etkinlikler de festival kapsamında yer alacak

38. İstanbul Film Festivali’nin en dikkat çekenlerinden biriyse sinemanın en ikonik karakterlerinden olan Otomatik Portakal’daki Alex karakterine gönderme yapan festival afişi


Festivalin afiş görselleri ve iletişim tasarımı TBWA\İstanbul ve Berlinli sanatçı, fotoğrafçı, yönetmen ve yazar Sebastian Bieniek iş birliğiyle hazırlandı. Disiplinlerarası işler yaratan Bieniek insan yüzlerini iki parçaya bölerek yanılsamalar yarattığı Doublefaced serisiyle tüm dünyada tanınıyor.

Ayrıca efsane yönetmen Stanley Kubrick, festivalde ölümünün 20. yıldönümünde özel bir bölümle anılacak

Bu yıl festivalin açılış filmi, “Fransız tiyatrosunun prensi” lakaplı genç deha, dramaturg, oyuncu ve oyun yazarı Alexis Michalik’in son filmi Edmond


Birçok kez Molière ödülüne layık görülen Alexis Michalik, aynı adlı gişe rekortmeni oyununun sinema uyarlamasını da üstlenerek, filmin senaryosunu yazdı ve yönetmenliğini yaptı. Tıpkı oyunları gibi hareketli, dâhiyane, sürükleyici, üstün oyunculuğu ve üstün yönetimiyle olağanüstü bir deneyim sunan Edmond’un kahramanı, Michalik gibi şöhrete kavuşan genç bir yazar. 1897’de, şaşaalı Belle Époque döneminde Paris’te geçen film, Edmond Rostand’ın kaleme aldığı, şanı yüzyılları aşan oyunu, ünlü Cyrano de Bergerac’ın ortaya çıkış hikâyesini anlatıyor. Edmond, açılışın ardından festivalin “Galalar” bölümünde izleyicilerle buluşacak.

İstanbul Film Festivali’nde filmler bu yıl Atlas Sineması, Beyoğlu Sineması, Pera Müzesi Oditoryumu, Cinemaximum City’s, Cinemaximum Zorlu, Rexx Sineması ve Kadıköy Sineması olmak üzere 8 salonda gösterilecek


Festival gösterimleri 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve 21.30 seanslarında izleyicilerle buluşacak.

Festivalin kalbi yani festival sohbetlerinin, basın buluşmalarının, sektör görüşmelerinin, panel ve benzeri etkinliklerin yapılacağı yer Yapı Kredi Kültür Sanat olacak

İstanbul Film Festivali tarafından sinemaya gönül ve emek veren isimlere takdim edilen Sinema Ödülleri, 4 Nisan Perşembe gecesi UNIQ İstanbul’da yapılacak


38. İstanbul Film Festivali Açılış Töreni’nde verilecek. Festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü usta yönetmen Şerif Gören’e sunuluyor. Sinema Onur Ödülleri oyuncu ve yapımcı Göksel Arsoy ile oyuncu Selda Alkor’a, Sinema Emek Ödülü ise akademisyen Jak Şalom’a verilecek.

İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma bölümünde festivalin büyük ödülü Altın Lale için, “sinemaya yeni bakışlar” temasını izleyen filmler yarışacak. Yarışamda 10 ülkeden 12 film yer alıyor

Festivalde İstanbul Film Festivali Sinema Ödülleri’nin yanı sıra Uluslararası Yarışma, Sinemada İnsan Hakları Yarışması, Ulusal Yarışma, Ulusal Belgesel Yarışması, Ulusal Kısa Film Yarışması, Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü gibi pek çok farklı kategoride ödüller sahiplerini bulacak

Detaylı programa buradan ulaşabilirsiniz.

Çekildikleri Şehirlerle Özdeşleşen 16 Muazzam Film

$
0
0

Bazı şehirler mimarisi, iklimi, yaşam tarzı ya da tarihi ile diğerlerinden ayrılıyor. Öyle ki, bu şehirler karakterleri ile bazen bir filmin konusu, bazen dekoru, bazen ise yardımcı oyuncusu oluyor. Hikaye ve mekan uyumu tamamlandığında ise o film unutulmazlar arasına giriyor. İşte şehirlerle özdeşleşen o filmler:

1. City of God (2002) IMDB puanı: 8,6

Film, Brezilya’da Rio’nun yukarı mahallelerinde yaşanan suç, şiddet ve ölümle iç içe hayatları olabildiğince gerçek şekliyle gösteriyor. 60’lı yıllarda başlayan filmde iki arkadaşın çete savaşlarının arasında hayatta kalma mücadelesini izliyoruz. Li’i Ze şiddete olan yatkınlığı ile yıllar içinde uyuşturucu ticaretini ele geçiriyor. Rocket ise fotoğraf tutkusu sayesinde mahallelerinde yaşananları belgeliyor. Çocukların yaşadığı ve yarattığı şiddet zaman zaman izleyiciyi rahatsız edebiliyor. Yönetmen Fernando Meirelles’in bile film çalışmaları sırasında silahlı bir çocuk tarafından gasp edildiğini ekleyelim.

2. Slumdog Millionaire (2008) IMDB puanı: 8,0

Danny Boyle’un yönettiği film, 8 dalda Oscar kazanırken dünya çapında yaklaşık 50 ödülün de sahibi. Vikas Swarup’un Q and A adlı kitabından uyarlanan filmin başrollerinde ise Dev Patel, Anil Kapoor ve Saurabh Shukla yer alıyor. Mumbai’in fakir mahallesi Dharavi’den Kim Milyoner Olmak İster yarışmasına katılan Jamal’ın final sorusuna kadar ilerlemesi şüpheleri artırır. Yarışmanın süresi sona erdiğinde Jamal sorguya çekilir ve genç adamın zorluklarla dolu hayatını izlemeye başlarız.

3. In Bruges (2008) IMDB puanı: 7,9

Geçtiğimiz yıl pek çok ödül alan Three Billboards Outside Ebbing, Missouri filmini yazan ve yöneten Martin McDonagh’ın Belçika’nın Bruges kentinde geçen filmi büyük övgü toplamıştı. Belçika’nın Ortaçağ’dan kalan kenti Bruges’ün panoramik manzarası eşliğinde iki kiralık katilin başına gelen dramatik ve yer yer eğlenceli olayları izliyoruz. Başrollerde ise Colin Farrell ile Brendan Gleeson var.

4. Before Sunrise (1995) IMDB puanı: 8,1

Richard Linklater’ın yönettiği Before üçlemesi sinema tarihinin sıra dışı yapımlarından biri. Dokuz yıl arayla çekilen üç filmde Céline ve Jesse’nin ilişkilerini izliyoruz. Before Sunrise’da tren yolculuğunda tanışan ikili tüm geceyi Viyana sokaklarını dolaşarak geçiriyor. Gençken insanın aşka, ilişkilere ve hayat bakışını sorgulayan ilk filmin ardından gelen Before Sunset’te Céline ve Jesse’nin yolları 9 yıl sonra yine kesişiyor. Bu defa Paris sokaklarında dolaşan ikili hayatlarını, üzüntülerini, pişmanlıklarını masaya yatırıyor. Üçüncü filmde ise kırklı yaşlarında ve iki çocuklu bir aile olan Céline ve Jesse’nin Yunanistan tatiline eşlik ediyoruz. Film, Akdeniz doğası eşliğinde, 18 yılın ardından artık orta yaşa gelmiş bir çiftin yüzleşebileceği sorunları merkezine alıyor. Before serisi yalınlığı ve gerçekliği ile bize kendimizi anlatıyor. Sevinç, üzüntü ve hayal kırıklıkları ile dolu olan hayatımızı, yaşanabilecek sonsuz olasılık arasından birini seçebilme talihsizliğimizi gösteriyor. Bunu yaparken de yönetmen Linklater bizlere Viyana, Paris ve Yunanistan’ın Mora Yarımadası’nda gezme imkanı sağlıyor.

5. Midnight in Paris (2011) IMDB puanı: 7,7

Woody Allen’ın yazıp yönettiği film, konusuyla olduğu kadar zengin oyuncu kadrosu ile dikkat çekiyor. Filmin başrollerini Owen Wilson ve Rachel McAdams paylaşırken, Marion Cotillard, Kathy Bates, Carla Bruni, Adrien Brody gibi oyuncular filmin sürprizleri oluyor. Filmin konusuna gelince: Amerikalı nişanlı çift Gil ve Inez küçük bir tatil için Paris’e gelir. Gil yazardır ve kitabına ilham vermesi için Paris’i gece gezmeye karar verir. Paris’in eski sokaklarında gezerken Gil kendini 1920’li yıllarda dönemin sanat camiasının içinde bulur. Ernest Hemingway’den Dali’ye, T. S. Eliot’tan Luis Buñuel’e kadar pek çok sanatçıyla tanışır.

6. Amores Perros (2000) IMDB puanı: 8,1

Paramparça Aşklar ve Köpekler adıyla vizyona giren film, Meksika’nın Pulp Fiction’ı olarak tanımlanıyor. Amores Perros ayrıca 2015 ve 2016’da En İyi Yönetmen Oscarı kazanarak tarihe geçen yönetmen Alejandro Gonzalez Inarritu’nun ilk uzun metraj filmi. Meksika’nın arka sokaklarında düzenlenen köpek dövüşlerinin üç hayatı kesiştirdiği film aynı zamanda bir Mexico City panoraması.

7. Chinatown (1974) IMDB puanı: 8,2

Los Angeles’ta geçen onlarca film var ancak hiçbiri Jack Nicholson’ın başrolünde olduğu Chinatown kadar iyi değil. Roman Polanski’nin yönettiği filmde Nicholson’a Faye Dunaway eşlik ediyor. Chinatown, özel dedektif Gittes’in gizemi çözememesi, bu süre içinde defalarca yanlış tahminlerde bulunması, pek çok kez ölümden dönmesi, femme fatale’in ölümü ve finalinde kötülerin kazanması ile kara filmler arasında farklı bir yere sahip.

8. Run Lola Run (1998) IMDB puanı: 7,7

Cloud Atlas, Parfume, Babylon Berlin gibi yapımlarla karşımıza çıkan yönetmen Tom Tykwer’in ilk filmlerinden olan Run Lola Run adeta bir Berlin gezisi sunuyor bize. Lola’nın sevgilisini mafyanın elinden kurtarmak için 20 dakika içinde para dolu çantayı bulması gerekmektedir. Sevgilisi Mani’yi kurtarmak için Berlin sokaklarında koşan Lola sayesinde biz de Berlin’i keşfe çıkmış oluyoruz.

9. Victoria (2015) IMDB puanı: 7,7

Berlin’i gezmemize imkan sağlayan diğer bir film ise Victoria. Berlin’e yeni taşınmış İspanyol Victoria’nın iş çıkışı tanıştığı insanlarla arkadaşlığı bir banka soygununa uzanıyor. Gerçek zamanlı olarak tek gecede geçen film, Run Lola Run’dan 17 yıl sonra Berlin’e bir seyahat daha yapmamıza olanak sağlıyor.

10. Vicky Cristina Barcelona (2008) IMDB puanı: 7,1

Her şehrin kendine has bir karakteri olduğuna inanan ve Paris, Roma, Manhattan gibi şehirleri filmlerinde kullanan yönetmen Woody Allen’ın bu filminin başrollerinde Javier Bardem, Scarlett Johansson, Rebecca Hall, Penelope Cruz ve Barselona var. Penelope Cruz’un maria Elena rolü ile Oscar aldığını da ekleyelim.

11. Anlat İstanbul (2018) IMDB puanı: 6,6

Masallar kenti İstanbul’u fon alan ve 5 klasik masalı yorumlayan filmin kadrosu da adeta yıldızlar geçidi. 5 yönetmenin çektiği, birbiriyle bağlantılı beş filmde, Fikret Kuşkan, Ahmet Mümtaz Taylan, Nurgül Yeşilçay, Yelda Reynaud, Güven Kıraç, Şevket Çoruh, İsmail Hacıoğlu, Çetin Tekindor, Nejat İşle,r Azra Akın, Özgü Namal, Mehmet Günsür, Erkan Can, ve Altan Erkekli oynuyor. Film, İstanbul’u bir masal şehri olarak görüyor ancak masalların karanlık tarafına odaklanıyor.

12. Crossing the Bridge: The Sound of Istanbul (2005) IMDB puanı: 7,9

Fatih Akın’ın İstanbul’u müzikleri üzerinden anlattığı yapımı çok beğenilmişti. Müzisyen Alexander Hacke, İstanbul’a gelip Selim Sesler ile tanışıyor ve devamında Sezen Aksu’dan Ceza’ya, Müzeyyen Senar’dan BabaZula’ya İstanbul’un seslerini keşfe çıkıyordu.
.

13. Paris, je t’aime (2006) IMDB puanı: 7,3

Dört yılda çekilen Paris, je t’aime, aşıklar şehri Paris’i 20 yönetmenin çektiği 20 kısa film ile görmemizi sağlıyor. Yönetmenler arasında Wes Craven, Alfonso Cuarón, Gérard Depardieu, Ethan Coen, Joel Coen, Tom Tykwer, Gus Van Sant dikkat çekiyor.

14. New York, I Love You (2008) IMDB puanı: 6,3

Aşk şehirleri serisinin ikinci filmi New York için on bir yönetmen bir araya gelmişti. Aralarında Fatih Akın’ın da bulunduğu yönetmenlerin çektiği filmler ile New York’un romantik yüzünü yaşamış olduk. Filmin oyuncu kadrosunda ise Bradley Cooper, Shia LaBeouf, Natalie Portman, Orlando Bloom, Irrfan Khan, Andy García, Christina Ricci, Ethan Hawke ve Uğur Yücel gibi isimler yer alıyor.

15. Rio, Eu Te Amo (2014) IMDB puanı: 5,2

Serinin üçüncü filmi ise Rio için yapılmıştı. On yönetmen çektikleri kısa filmlerle Rio’da aşkı ve Rio’ya aşkı anlatıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Harvey Keitel, John Turturro, Vanessa Paradis ve Vincent Cassel gibi yıldızlar yer alıyor.

16. 7 Days in Havana (2012) IMDB puanı: 6,1

Filmde yedi günde geçen yedi hikayeyi, yedi yönetmenin gözünden izliyoruz. Hepsi Havana’da geçen olaylar zaman zaman birbiriyle kesişiyor. Film, bize kentte turistik bir gezi sunmaktan öte, Havana’nın ruhunu anlamamızı sağlıyor. Benicio Del Toro, Gaspar Noe, Laurent Cantet, Elia Suleiman, Juan Carlos Tabío, Pablo Trapero’nun yönetmenliğini üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Daniel Brühl, Emir Kusturica, Elia Suleiman, Josh Hutcherson gibi isimler bulunuyor.

Marvel Film Evreni’nin İlk Kadın Bestecisi Pınar Toprak

$
0
0

Pınar Toprak, 1980 İstanbul doğumlu Amerika’da yaşayan bir besteci. Hayallerinin peşinden giderek hayatına sıfırdan başlayan ve hedefine ulaşan Pınar’ın başarıları ve hikayesi herkese, özellikle küçük kız çocuklarına ilham olsun 🙂

Sıfırdan bugüne


17 yaşında, henüz dilini bile konuşamadığı bir ülkeye yerleşerek hayatına sıfırdan başlayan ve bir çoğumuzun kahramanlarının dünyası Marvel Sinematik Evreni’nin milyonlarca izleyiciye ulaşan filmlerine sound trackler yaparak dünyaya adını duyuran bir kadın Pınar Toprak.

İşi almak için elinden gelen her şeyi yapıyor


70 kişilik bir orkestra tutarak böyle büyük bir orkestrayı yönetebileceğini Marvel’e göstermek istemiş ve ciddi bir prodüksiyon hazırlamış Pınar. Kendi deyimiyle işi almak için elinden gelen her şeyi yaptığını söylüyor. Kendi stüdyosunda hazırladığı karakteri ve yapacağı müziği anlatan ikinci bir video ile amacına ulaşmış ve Marvel yapımcılarını etkilemeyi başarmış.

Marvel’in ilk kadın bestecisi oldu


Krypton dizisi, Controlled Chaos, Fortnite gibi Marvel yapımlarına hazırladığı müziklerle adından söz ettiren Pınar Toprak, sound trackleriyle yer aldığı ve yeni Marvel filmi Captain Marvel’in vizyona girmesiyle yeniden gündemde. Marvel Evreni’nde ilk kez bir kadın kahramanın maceralarının solo olarak anlatıldığı il kadın kahraman filmi Captain Marvel 8 Mart’ta vizyona girdi. Pınar Toprak ise, filmin müziklerini yaparak Marvel’in ilk kadın bestecisi oldu ve 8 Mart’a bambaşka bir anlam daha yükledi.

”O Melodi”


Kadın olmak hiçbir evrende kolay değil  Dolayısıyla Marvel Evreni’nin kadın bestecisi olmak da bazı zorlukları beraberinde getiriyor. Stüdyoda ilk birkaç gün hazırladığı hiçbir parçayı beğenmeyen Pınar Toprak, kafasını toplamak için çıktığı yürüyüşte bir melodiyi mırıldanmaya başlıyor. “O melodi” şimdi filmin ana müziği.

Ms. Marvel’e benzetiliyor


Captain Marvel kahramanı Carol Denvers’a benzetilen Pınar Toprak, Amerika’ya ilk yerleştiğinde 17 yaşındaydı. O zamanlar çok az İngilizce bilen ve önce Chicago’da caz okuyan Pınar daha sonra dünyanın en iyi müzik okullarından biri olarak kabul edilen Berklee College of Music’te film müziği ve bestecilik üzerine eğitim aldı.

”Evrendeki en güçlü varlıklardan biri”


Amerika’nın önde gelen magazinlerinden Variety’e verdiği röportajda filmin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde vizyona giriyor olması ve ana karakterlerin kadınlardan oluşması nedeniyle eleştiri alıp almadığıyla ilgili soruya “Hiçbir erkek, cinsiyetim yüzünden bu işi aldığımı söylemedi. Umarım bu soru gelecekte de sorulmaz” şeklinde cevap verdi. Filmin ana karakteri ve aynı zamanda kendisinin de benzetildiği Carol Denvers’i “O, evrendeki en güçlü varlıklardan biri ama aynı zamanda çok da insancıl. Duyguları gücünü azaltmıyor. Hem güçlü hem de hassas” diye anlatıyor. Hem kendini hem dünyanın bütün kadınlarını kastediyor kuvvetle muhtemel. 🙂

Küçük kızların etkilenip örnek alabileceği bir kahraman


Captain Marvel’in müziklerini bestelemesini istediklerinde ne düşündüğü sorulduğunda ise aklından hiçbir şey geçmediğini, hatta ilk duyduğunda ayaklarını hissedemeyip yere düştüğünü söylüyor Pınar. Hayalindeki işe kavuşan herkes gibi, O’nun da ayakları yerden kesilmiş. Kendisi de büyük bir çizgi roman hayranı olan ve Marvel için çalışmaya başlamadan önce de karakterleri tanıdığını söyleyen Pınar’ın en çok etkilendiği süper kahraman filmi Türkiye’deyken izlediği Superman’miş. Captain Marvel’in ise dünyanın herhangi bir yerinden küçük bir kızın etkilenip örnek alabileceği bir karakter olduğunu ve bu yüzden oldukça önemli olduğunu söylüyor.

Sorumluluklar ve hayaller


“Böyle bir filmin müziklerini yapmak baskı oluşturuyor diyemem ama bu önemli işin getirdiği büyük bir sorumluluk var. Kimseyi hayal kırıklığına uğratmamak için büyük çaba sarf ediyorsunuz. Yapabileceğinizin en iyisini ortaya çıkarmaya çalışıyorsunuz. Yaptığı işin sorumluluklarının farkında olan ve ”Müzikal fikirlerin kafasında belirmeye başladığı anın Brie’yi Captain Marvel olarak gördüğü an olduğunu anlatan Pınar Toprak, hep gitme hayalleri kurduğu Hollywood’da ve yine hep hayalini kurduğu işi yapıyor.

Kaynak 1

Şarap Sevdalıları İçin Merkezine Leziz Şarapları Alan 11 Film Önerisi

$
0
0

Sinemacıların neden güzel şeyler hakkında film çektiğini anlamak zor değil. Şarap sadece lezzet olarak harika değil, aynı zamanda da harika coğrafyalardan geliyor: Kartpostallardan fırlamış gibi görünen şarap bağları, sıra sıra dağlar ve göz alıcı bir gün batımı… Yetmedi mi? Şarap aynı zamanda muhteşem deneyimlerin iksiri: Bir ya da iki şişe Merlot’nun eşlik ettiği romantik akşam yemekleri… Hal böyle olunca şarap kendine sinemada da bolca yer buldu. İşte damak tadına düşkün şarap sevdalıları için 11 leziz şarap filmi… O zaman ne diyelim? Şerefe!

1. Red Obsession (2013)


Son yıllarda şarap piyasasına yepyeni bir müşteri katıldı: Çin! Ülke sadece muhteşem bağlarında nefis şaraplar üretmiyor, Çinliler de şaraba bayılıyor! Çin, 2020’de dünyadaki ikinci büyük şarap müşterisi olacak. 2013 yapımı Red Obsession adlı belgesel de işte tam bu konu üzerinde duruyor: Çin’in şaraba karşı olan ve gittikçe büyüyen iştahı, özellikle de Bordeaux’ya karşı. Peki belgeselde kim anlatıcı dersiniz? Çok sevdiğimiz Russell Crowe!

2. A Good Year (2006)


Russell Crowe demişken… Her ne kadar eleştirmenler, hakkında övgü dolu yazılar kaleme almamış, bol yıldızlı filmin adı sanı pek duyulmamış olsa da, A Good Year aslında iyi bir seyirlik. Yönetmen koltuğunda Ridley Scott’ın oturduğu filmde Crowe, hayatını yatırım bankeri olarak kazanan Max Skinner’ı canlandırıyor. Titrinden de anlaşılacağı üzere Max, çok da iyi ve nazik biri değil. Ancak amcasının ölümüyle yolu, bir zamanlar çocukluğunun da geçtiği Fransa’nın Provence bölgesinde bağlara düşüyor. “Buraları bir an önce satayım da kurtulayım” diyen çıkarcı, inatçı ve sevimsiz Max, yavaş yavaş doğanın, bağların, şarapların ve buradaki insanların güzelliğini görmeye başlayınca ise hayatı değişiyor. A Good Year, neden leziz bir şarapla birlikte seyredilmesin?

3. Sideways (2004)


Alexander Payne’in 2004’te çektiği Sideways, çıkar çıkmaz büyük gürültü koparmayı başardı. Böylelikle en bilindik şarap filmi olma unvanını da elinde bulunduruyor. Komedi ile dramayı başarıyla harmanlayan bir yol filmi olan Sideways, kariyerinde düşüşe geçmiş aktör Jack ve yazarlık kariyerinde bir türlü dikiş tutturamamış Miles’ın California’daki muhteşem bağlara doğru olan yolculuğunu merkeze alıyor. Paul Giamatti, Thomas Haden Church, Virginia Madsen ve Sandra Oh’lu kadrosuyla Sideways, nefis şarapların yanı sıra orta yaş krizleri, yıllanmış dostluklar, aşk ve depresyona da değiniyor.

4. Mondovino (2004)


Şimdiyse bambaşka bir yerdeyiz. Sideways, şarap konusuna pembe gözlükler ardından bakarken, 2004 yapımı belgesel Mondovino, tamamen başka bir yerde duruyor. Jonathan Nossiter tarafından yönetilen belgesel, endüstriyelleşme ve küreselleşmenin şarap endüstrisi üzerindeki etkilerine göz atıyor. Fransa, İtalya, California ve New York’taki bağları ziyaret ettiğimiz belgesel, “şarap dünyasında globalleşme aslında ne demek” sorusunu irdelerken, büyük kuruluşkar ve bağımsız şirketler arasındaki tansiyonu inceliyor. İki saati aşan süresi ve şarap sektöründeki önemli kişilerle yapılmış röportajlarıyla Mondovino, değerli ve aydınlatıcı bir seyirlik.

5. A Walk in the Clouds (1995)


Matrix öncesi gencecik ve toy bir Keanu Reeves’i izleyici ile buluşturan 1995 yapımı A Walk in the Clouds, gelmiş geçmiş en iyi şarap filmleri arasında sayılabilecek bir romantik drama. İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden kısa bir süre sonra, California’daki Napa Vadisi’nde geçiyor A Walk in the Clouds… Asker Paul Sutton’ın, savaş sonrası karısı Betty’ye dönüşü ve savaşın karanlık izlerini silmeye çalışmasıyla gelişen olayları merkeze alan film, Keanu Reeves, Aitana Sánchez-Gijón, Anthony Quinn, Debra Messing ve Freddy Rodríguez’i başrollerde buluşturuyor.

6. Bottle Shock (2008)


Eğer Netflix’iniz varsa, 2008 yapımı komedi-drama türündeki Bottle Shock, önünüze çıkan bir pop up’la size önerilen filmlerden biri olabilir. Şimdiye kadar izlemediyseniz, bu filme kesinlikle bir şans vermelisiniz. 1970’ler California’sında şarap yapımı üzerine olan Bottle Shock, konusunu 1976’da gerçekleşen kötü şöhretli şarap tadım etkinliğinden alıyor. Oyuncu kadrosu da bir hayli zengin olan filmde Chris Pine, Bill Pullman ve 2016’da hayatını kaybeden Alan Rickman rol alıyor. Yönetmen koltuğunda ise Randall Miller oturuyor.

7. Somm (2012)


Şarabı bir bardağa dökmek ile onu yüzünüzde kendinizden emin ve bilge bir ifadeyle, uygun bir bardağa nazikçe servis etmek arasında büyük fark var. Someliye yani şarap garsonu olmak işte bu yüzden sıradan bir iş değil; bilgi ve tecrübe gerektiriyor. 2012 yapımı belgesel Somm da işte tam bu konu üzerinde duruyor. Umut vadeden genç someliye adayları, aldıkları eğitimin ardından diplomalarına kavuşmaya çalışıyor. Ancak someliye eğitimi veren bu okul, kurulduğu 1969 yılından beri sadece 240 kişi bu diplomayı almaya haz kazanmış, sizin anlayacağınız herkesin harcı değil bu işler! Somm, izleyicisine sunacak pek çok şeyi olan, keyifli ve öğretici bir belgesel.

8. A Year in Burgundy (2013)


Malum, şarap yapımında yıllar büyük önem taşıyor. Başlangıçtan sonuca, üzümden şişeye uzanan süreç, şarabı tanımlayan ana etken. Şarabı merkezine alan filmlerin adında sıklıkla “yıl” kelimesinin bulunması da işte bu yüzden! 2013 yapımı belgesel A Year in Burgundy, Fransa’nın Burgundy bölgesinde şarap yapan yedi aileyi izlerken, yapım sürecindeki kültürel ve yaratıcı işleyişi izleyicisine aktarıyor.

9. Year of the Comet (1992)


Senaryosu, Butch Cassidy and the Sundance Kid ile All the President’s Men gibi filmlerin yazarı William Goldman tarafından kaleme alınan 1992 yapımı Year of the Comet, her ne kadar bu iki filmin seviyesine ulaşamasa da izlenmeye değer. Film, bir keşfi; 1811 yılından kalma çok ender bir şarabı değerlendirmek üzere İskoç dağlarına gönderilen şarap gurmesi olan Margaret Harwood’un hikayesine odaklanıyor. Margaret’e ona arkadaşlık etmesi ve koruması için Oliver Plexico adında bir adam eşlik ediyor. İkilimiz didişip durdukları yolculukları boyunca bir Hollywood klişesine yakışacak şekilde birbirlerine tutuluyor ve olaylar gelişiyor…

10. The Secret of Santa Vittoria (1969)


1969 yapımı bu savaş filmi, “vintage” cazibesiyle listenin iddialı filmlerinden biri. Anthony Quinn, Anna Magnani ve Virna Lisi’nın başrollerde yer aldığı The Secret of Santa Vittoria, İkinci DÜnya Savaşı İtalya’sında geçiyor ve bölge halkının Almanlardan bir milyon şişe şarabı nasıl sakladıklarını anlatıyor. İki saati aşan süresiyle Stanley Kramer yönetmenliğindeki film, iki dalda Oscar adayı olmuştu.

11. You Will Be My Son (2011)


Listedeki son film diye aldanmayın, asla en kötü film değil. 2011 yapımı You Will Be My Son, şarap dünyasında sıkıntılı bir konuyu ele alıyor: Miras… Oğlu ile arası iyi olmayan ve sahip olduğu bağları ona değil, gerçekten hak ettiğini düşündüğü birine bırakmak isteyen bir babanın hikayesine odaklanan film, yer yer bir aile draması, zaman zaman ise kaliteli bir gerilim. İzlenecekler listenizin en tepesinde olmalı You Will Be My Son…

Viewing all 905 articles
Browse latest View live